CLICK HERE FOR BLOGGER TEMPLATES AND MYSPACE LAYOUTS »

14 Ağustos 2010 Cumartesi

"Farklı olmak zordur!"

"Farklı olmak zordur!"




...Çikolata...

Eskiden şeytan denince, kızıl boynuzlu, çatal sakallı, zıpkın kuyruklu bir cehennem zebanisi gelirdi akla...
Dipsiz fırını andıran ağzından ecel zehirleri saçan bir iblisti o...
Bizi günaha çağıran bir provokatör... lanetli bir ecinni...
Modern zamanlar, kuşkuculukla birlikte geldi.
Endüstrileşmeyle küçük dünyasının sınırlarını aşan insanoğlu, göç yolunda önce inançlarını kaybetti. Dine ait ne varsa sorgular oldu.
Böylece romantizm çağında kiliseye karşı direnişin kahramanına dönüştü şeytan... ve asırlardır kilit altında tutulan bazların zincirini çözüverdi. Yasakların yerine tutkuları koydu; acıların yerine zevkleri...
Daha önemlisi, insanoğlu şeytanın ayak izlerini gök kubbede değil, kendi içinde aramaya başladı. Cehennemde sandığını, bilinçaltında buldu.
Aslında çatışmanın tarafları iki omzumuza konmuş melekle şeytan değil, her birimizin içinde kök salmış iyilik ve kötülük duygusuydu.
Korkular yatıştı, modernite iblisle barıştı ve insanlık "romantik şeytan"la tanıştı (J- Burton Russell, Modern Dünyada Şeytan, Kabalcı / 2001).

***
"Çikolata" filmi, kırmızı pelerinlere sarılmış bekâr bir anneyle kızının küçük bir kasabaya gelmesiyle başlıyor.
Ana-kız, bağnaz kasabanın muhafazakâr dünyasında, tam da büyük perhizin ortasında, nefis bir çikolata dükkânı açıyorlar.
Ahalinin önderleri önce kuşkuyla, giderek öfkeyle bakıyor onlara... Lakin dükkândan yayılan kakao kokusu öyle davetkâr, öyle tahrik edici ki, bir süre sonra sabır taşlan çatlıyor; mümin kasabalılar bu günah çağrısına uyup birer ikişer dükkâna damlamaya başlıyor.
Ve kırmızı pelerinli cazip kadın, her gelen müşteriye, kendi damak zevkine, ruh haline uygun bir çikolata armağan ederek, onların bilinçaltında saklı kalmış aşkı, coşkuyu, nefreti, şehveti ortaya çıkarıyor.

***
Bu çağdaş peri masalının da gösterdiği gibi, güzel şeyler hep yasaktır nedense; ve bütün yasaklar güzel...
İnsanlık tarihi denen şey, insanoğlunun günaha karşı verdiği bir meydan muharebesi, bir vicdan muhasebesidir.
Lakin ilk isyan, ilk insan kadar eskidir.
Adem'le Havva'nın paylaştığı ilk elmada başlar, şeytanla suç ortaklığımız...
Ah o kahrolası merak yok mu?..
O ağaçta parlayan yasak elmayı dişleme tutkusu... Yaldızlı bir paketin altından sızan dayanılmaz çikolata kokusu...
Ah o baştan çıkarıcı vaatlerle çıkagelen ve bizi hiç tanışmadığımız hazlara davet eden kırmızı pelerinli iblisler...
En umulmadık yerde hayatımıza girer, ağzımıza bir parmak kakao çalıp o güne dek aziz, leziz, asil, sefil bildiğimiz ne varsa unutturabilirler.
Damağımıza yapışan o hınzır tat, arsız bir şeytan gibi kanımıza karışıp yoldan çıkarır bizi; içine sarmalandığımız şefkatli kundağı ihtirasın hançeriyle parçalayıp atar ve ruhumuzdaki cehennemi ateşler.
Hazlar hükümdarı, kendi yaşamımızın anahtarını sunar bize; bir buyruğuyla açtırır hayatın bütün yasak bölgelerini...

Sonunda şeytanla kol kola sürülürüz cennetten...
Ama kim bilir... belki de kovulmaktan korkup durduğumuz cennet, aslında kovulduğumuz yerdedir. Ve oraya ulaşmanın tek yolu, şeytana uyup içimizden cehennemi kovabilmektedir.
Bunu siz yapamazsanız, bir gün kasabaya gelen, hayatınıza giren bir yabancı yapar...

Tıpkı Çikolata'da olduğu gibi...

Can Dündar  (Büyülü Fener'den alıntıdır.)

0 yorum: