CLICK HERE FOR BLOGGER TEMPLATES AND MYSPACE LAYOUTS »

1 Kasım 2010 Pazartesi

fayda-zarar ?

gün geçmiyor ki bir bitki daha faydalı bulunmasın. ben de elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum hangi bitki neye yarıyor, hangi sebze faydalı.. ama aklıma takılan bir soru var;  mesela tamam kereviz faydalı. ama ben napıyorum? alıyorum kerevizi zeytinyağlı yemek yapıyorum, yağ, tuz, azıcık şeker ekliyorum. hiç bir zararı olmayan sebzeyi üç beyaz denilen şeyle tanıştırmış oluyorum. e şimdi oturup bunu yesem vitamini hala içinde midir yoksa çoooktan vitamin gitmiş midir?

her sebze de çiğ çiğ yenmiyor. neyse anlayamadım gitti..

günün tarifi eskilerden.. çook eskilerden beri yaptığımız bir börek vardı. geçen misafir gelince yaptık.. eski bir Sofra dergisi tarifidir.

Karnıyarık Börek

Malzemeler:

  • 5-6 adet yufka
  • 1 yemek tabağı kadar doğranmış sosis
  • 3-4 sivri biber
  • 3-4 adet domates
  • 2 yemek kaşığı sıvıyağ
  • tuz, karabiber
  • 2 yemek tabağı galeta unu
  • 1 adet yumurta
  • 1 çay bardağı süt
  • 2-3 yemek kaşığı zeytinyağı
Hazırlanışı:
  1. Domatesler rendelenir. Biberler ince ince doğranır. Sıvıyağda domatesler ve biberler sotelenir.
  2. Tavaya doğranmış sosisler eklenir. İyice kavrulur.
  3. Ayrı bir kapta süt, yumurta, zeytinyağı çırpılır.
  4. Ayrı bir tabağa da galeta unu koyulur.
  5. Her biri 4e bölünmüş yufkaya sosisli harçtan koyulur.
  6. Daha sonra önce sütlü karışıma sonra galeta ununa batırılarak yağlanmış tepsiye dizilir. 
  7. Üzeri bir bıçak yardımıyla karnıyarık gibi kesilir. Kızarana kadar pişirilir.


misafir geleceği için resimler acele acele çekildi. içlerinde en net olanı buydu :) idare ediceğiizz artık:)

25 Ekim 2010 Pazartesi

uzun zamandır yemek yapmıyorum. annem yemekle ilgileniyor ben karıştırıyorum, çırpıyorum, döküyorum o kadar. ama dün misafirlerimiz gelecekti, Kipa'da gördüğüm bir mezeyi denemek için mutfağa girdim. gerçekten de güzel oldu, teşekkürler Kipa:)

Patlıcan Salatası:

Malzemeler:

  • 4-5 adet patlıcan
  • 4-5 adet kırmızı biber
  • 3-4 diş sarmısak
  • 3-4 adet sivri biber
  • Dilediğiniz kadar dolma yeşil zeytin
  • Zeytinyağı
  • Tuz, kırmızı biber
  • Sirke, nar ekşisi, limon
Yapılışı:
  1. Patlıcanlar, biberler közlenir. Kabukları soyularak iri iri doğranır. Karıştırılır.
  2. Dolma zeytinler de doğranarak karışıma eklenir.
  3. Sarmısaklar karışımın içine rendelenir.
  4. Limon suyu, nar ekşisi, zeytinyağı, tuz, kırmızı pul biber karıştırılarak sos hazırlanır. Sofraya getirilmeden 2-3 dk önce sos eklenerek karıştıılır. 

Rus Salatası:

Malzemeler: 
  • 5-6 adet patates
  • 1 çorba kasesi salatalık turşusu
  • 2-3 yemek kaşığı mayonez
Yapılışı:

  1. Patatesler haşlandıktan sonra ezilir.
  2. Salatalık turşuları ince ince doğranır.
  3. Patates ve turşular karıştırıldıktan sonra  mayonez eklenir.
  4. Dolma zeytin, maydanoz ile süslenerek servis edilir. 

işsizlik günlüğü

umutlarımı tüketmiş durumdayım. iş aramaktan da iş başvurusu yapmaktan da görüşmeye gitmekten de nefret ediyorum!!


her sabah nete girip iş ilanlarına bakmaktan bıktım! başvurduğum ilanlarda özgeçmişim bir kez bile görüntülenmemiş olması da ayrı bir dert! her sabah güne bu durumla başlamaktan bıktım.

14001, 9001, ohsas 18001, ehliyet... bunların hepsinin parayı bastıırınca alınacağını bilmiyorlar sanki. yeni mezun insan hangi ara para bulacak da bu belgeleri alacak?!

nefret ediyorum!!!!!

13 Ekim 2010 Çarşamba

19 ekim'de hiç bir şey satın almıyoruz!

bir kaç yumak renkli ip, makas, tığ ve biraz da yetenek.. tüm bunlarla yapılan bir nesnenin fiyatı nasıl olur da 80000 dolar olur? altı üstü renkli renkli iplerle yapılmış bir boyun bağı.

düşünüyorum emek deseniz bu ve bunun gibi daha nice el emeği göz nuru nesneleri Anadolu kadını sürekli yapıyor ve de satmaya kalkınca  30 tl bile etmiyor.. uyanığın biri çıkıyor, Anadolu motiflerini alıyor, işliyor, değiştiriyor, maliyeti 100 tl bile etmeyecek şeye el emeği değeri olarak milyarlar ekliyor ve satıyor! dikkatle okuyunuz 1 milyar değil 3 milyar değil 80.000 dolar! sadece bir boyun bağı.


düşünüyorum gerçekten alan var mıdır diye? vardır herhalde, adam internet sitesinden bile satış yapıyor.

Facebook'ta bu aralar bir etkinlik bir sivil direniş daveti dolaşıyor. 19 ekim hiç bir şey satın almama günü.. ben şahsen o gün hiç bir şey almayı düşünmüyorum..

en azından bir gün bile olsa zorla bize bir şeyler satmaya çalışan sisteme direnme gücünü göstermeliyiz.

9 Ekim 2010 Cumartesi

çocukla çocuk...

yaklaşık 1 haftadır kukla örüyoruz evde. en küçük kız kardeşimin ingilizce öğretmeni istemiş kuklaları.. birbirleriyle konuşturup ingilizce öğrenmeleri için.. ben aslında böyle işlerde pek becerikli değilimdir ama elimden geleni yaptım...

1 haftadır örüyoruz, dikiyoruz, oynatıyoruz, konuşturuyoruz :)





bunlar örgüden olanlar, bir de küçükken yaptığım yumurtadan olanlar var :) ama keçeli kalemler kurumadan ellediğimiz için bulaştı yüzü gözü..

ortanca kardeşi de unutmadık, en küçük kardeşle ona da bir tane hediye el kuklası yaptık...

8 Ekim 2010 Cuma

ve kış geldi...

ve beklenen geldi; kış artık yanı başımızda :) tüm yaz her cephesi güneş gören fırın havasındaki evimizde piştikten sonra sıra geldi kışa.. dün kat kat giyinip otururken aklıma yazın ter attığım günler geldi. inanamıyor insan incecik kıyafetlerle bile yandığımız günlerin geride kaldığına :)

bu yıl son 100 yılın en soğuk kışını geçirecekmişiz, "yok canım daha neler, yalan bunların hepsi" diyenlere azıcık küresel ısınma denen konuyu incelesinler derim.. ara mevsimlerin yok olacağı, dengelerin değişeceği bilinen bir gerçekti zaten..

bilimsel konuda yazmak değil niyetim, bunlarla zaten mesleğim gereği sürekli olarak ilgileniyorum.. kafa dağıtma vakti şimdi :)


binalarla çevrili dünyamızda yeşilliğe hasretiz.. biz de balkonumuzda kendimize yeşil bir dünya yarattık.. domatesimiz, yeşil soğanımız, kurumuş nanemiz, çeşit çeşit çiçeklerimiz var.. gönül isterdi ki kocaaaaman bir bahçemiz olsun, çeşit çeşit bitki ekelim, ağaçlarımız olsun...




eskiden köylerde dedelerimizin ninelerimizin analarımızın babalarımızın yaşadığı evlere burun kıvıran, beğenmeyen burjuva acaba bugün o tarz  evlere milyon dolarlar bayılacağını hayal bile etmiş miydi? önce toprağımızı sonra havamızı, suyumuzu kirleten sanayi bize doğal olan hiç bir şey bırakmadı geriye..




5 Ekim 2010 Salı

bu ben miyim ?

geçenlerde çok ilginç bir şey oldu.. tüm gün içimden tek kelime etmek gelmedi.. benim gibi konuşmayı çok seven, sürekli çene çalan birisi için oldukça ilginç bir durum bu..

aslında yeni ortamlara, yeni insanlara çabuk adapte olurum ama o gün olamadım.. ön yargılarım olmadığı halde, görünmez duvarlara tosladım sürekli..

beni şaşırtan hallerimden hiç yanıltmayan hallerime gelelim; yine grip oldum! kışa girerken, sonbahara girerken, kışın, ilkbahar yaz demeden sürekli grip oluyorum..  hasta olmaktan nefret ediyorum! ıhlamur iç, adaçayı iç içim dışım bitki oldu. severim bitkileri tamam ama bu kadar da değil!


her insan mı böyle bilmiyorum ama hastayken psikolojik açıdan da hastalanıyorum :) bıkıyorum her şeyden.. avcılardan nefret ediyorum mesela.. sokağa çıktığımda sevdiğim bir tanıdığa rastlamama durumundan nefret ediyorum. sahile inip iki lafın belini kıracak arkadaşlarımın hemen yanı başımda oturmamasından ve de yanı başımda oturan insanlardan hiç birinin benim arkadaşım olmamasından-olamamasından bıktım..

dipnot: sinirli değilim! herkes aynı şeyi söyleyip durmasın lütfen!! yetti gayrıı :)

21 Eylül 2010 Salı

oradan buradan

yine uzun bir ara vermişim :) ama bu arada o kadar çok şey oldu ki.. öncelikle yüksek lisans öğrencisiyim artık. ama buna sevinsen mi üzülsem mi bilemiyorum :)

haftada iki gün gitmem gerekiyor okula, bu nedenle mühendis olarak çalışmam oldukça zor görünüyor.. ben de part-time iş arayışındaydım. Bir adet iş buldum ama deneme süresi bugün başladı.. işin tanımını yapalım; faturalı bedava avea hat satışı ve numara taşıma :) çat kapı girip müşteri bulmam gerekiyor. bugün eğitimi aldım, yarın iş başı. pazarlama işine o kadar soğuk bakarken pazarlama işinde olmam ilginç :)

malumunuz ülkemizde eğitim öğretim yılı başladı dün itibariyle, benim de kardeşlerim dün yeni eğitim yılına start verdiler. umuyorum ki başarılı bir yıl geçirirler.

benim eğitimim başlayamadı,çünkü koca yaz geçmiş olmasına rağmen bir adet prefabrik yetişmemiş. bu nedenle 1 hafta daha tatildeyiz. buna rağmen 300 küsür harç almasını biliyorlar. kimlik ücreti 120 tl. okula girerken bir kere bile göstersek içim belki gam yemez. neyse rektör paşa paşa harcasın bakalım..

Kaynak: http://fanzinserzenis.wordpress.com/
başka neler oldu bu aradaa,, aaa referandum vardı. ki bunla ilgili görüşlerimi zati yazmıştım daha önce. sonuçlar tahmin ettiğim gibi çıktı ama ben bu durumdan çok da umutlu değilim.

aklıma gelenler bunlar uzun ara vermeden tekrar görüşmek üzere:)

11 Eylül 2010 Cumartesi

bugün bayram...

herkese iyi bayramlar:)

biraz geç oldu benim bayram mesajım ama anca yazabildim. ee bayram çocuklara. kadınlar yine sürekli mutfakta.. iş yapmaktan gocunmak değil benimki iki sohbeti de mutfakta yapmaktan gocunmak ;)

neyse ki alıştık. evin en büyük kızı olunca; mutfakla masa arası mesafeyi kat etmeye alıştım.

neler pişirdik bu bayram ? aslında şekerpare vardı ama ben resmini çekene kadar bir baktım ki kalmamış :)

o nedenle dün yaptığım Tiramisu tarifini paylaşacağım.

Tiramisu

Malzemeler:

  • 1 adet hazır pandispanya
  • 1 tatlı kaşığı nescafe
  • 2 tatlı kaşığı toz şeker 
  • 1 fincan sıcak su
Kreması için: 
  • 3 kahve fincanı şeker
  • 3 kahve fincanı un
  • 1 adet yumurta
  • 4 su bardağı süt
  • 1 paket labne 
Üzeri için:
  • 1 tatlı kaşığı kakao
  • 1 tatlı kaşığı türk kahvesi
Yapılışı:
  1. Sıcak su, şeker ve nescafe karıştırılarak pandispanyalar ıslatılır.
  2. Bir tencerede labne hariç tüm krema malzemesi çırpılır. Daha sonra ocakta muhhalebi kıvamı alana kadar pişirilir.
  3. Krema piştikten sonra soğumaya bırakılır. Soğuyan kremaya labne eklenerek iyice yedirilir.
  4. Pandispanyanın alt katına kremanın bir kısmı dökülür. İkinci pandispanya koyulur, onun üzerine de krema dökülür. 
  5. Bir küçük tabakta kakao ve kahve karıştırılır. Kaşıkla ya da süzgeçle pastanın üzerine bu karışım dökülür.
ÖNEMLİ NOT: Bu ölçülerle krema çok fazla geldi ya da benim pandispanyam küçüktü. Kalan kremayı aynı işlemi pötibör bisküviye uygulayarak ayrı bir kapta minik bir pasta daha yaptım :) 



Patates Salatası:


Malzemeler:
  • 1 kilo patates
  • yarım demek taze soğan
  • yarım demet maydanoz
  • bir avuç taze nane
  • 1 adet havuç
  • 1 adet kıvırcık
  • 1 adet limon
  • 2/3 çay bardağı sıvı yap
  • 2 tatlı kaşığı nar ekşisi ya da nar sirkesi
  • tuz, karabiber, pulbiber
Yapılışı: 
  1. Patatesler ya soyularak haşlanır ya da haşlandıktan sonra soyulur, doğranır.
  2. Tüm yeşillikler yıkanarak ince ince doğranır. Havuç rendelenir.
  3. Ayrı bir sos kabınca yağ, nar ekşisi, tuz, limon ve baharatlar karıştırılır.
  4. Tüm malzeme karıştırılarak salata hazırlanır. Üzerine zeytinle süslenir.



1 Eylül 2010 Çarşamba

aralarda kalmak..

dün yine Çorludaydım.. akşam biraz oturduk bir baktım; Çorlu'nun akşamlarını özlemişim. kopmak gelmedi içimden.. ben neden dönmüyorum diye düşündüm...

sonra sabah geldi aklıma.. evden çıkarken... gitmek istemiyordum..


kendimi bir köprü üzerinde hissediyorum.. iki uca da uzağım...



"Çorlu'da gün batarken.. 2009 Mayıs."

30 Ağustos 2010 Pazartesi

zoru başarmak...

yazmayalı baya oldu. yazmak istediğim çok şey var ama şu anda o kadar vaktim yok.. bazı şeyleri bir sonraki güne saklayarak günlerimi gözden geçiriyorum hemen.

bu aralar en önemli olay; annem sigarayı bıraktı!!! günde 1 paket bazen 1-1,5 paket içen annem sigarayı bıraktı.. kaç yıldır bırakmak niyetindeydi ama olmuyordu. en sonunda fiziksel olarak destek alabileceği bir yer bulduk; sigara bırakma merkezi.

yoldan geçerken tesadüfen görmüştüm, bir hafta sonra annem görüşmeye gitti.. tedavisi basit ve acısız. umarım yan etkisizdir, internette ne kadar aradıysam bulamadım yan etkisini:) bu iyi bir şey evet evet:)


cihazla sizi sigaranızdan tiksindiriyorlar, bir süre göbeğinizde bir cip kalıyor, bir de bir damla veriyorlar. sigaradan tiksiniyorsunuz ve bir daha da içmiyorsunuz. ben detaylı bilgi yazamayacam ama isteyenler buradan  ulaşabilirler.

bir de bitkisel destek tedavisi var; sarı kantaron hapı kullanmanızı öneriyorlar. sarı kantaron hapı iyi bir şeye benziyor sanki :) mutluluk veriyormuşşşş... çikolata kadar tatlı bir şeyle bunun kadar acı bir şey aynı işlevi görüyor :)

cumartesi günü anneme işlemi uyguladılar. şimdilik bol bol su içip toksinleri nikotini atması lazım. arada bir sigara içmek istediğinde damla damlatıyor, spor yapıyor, booll boooll su içiyor yaklaşık olarak günde 3 litre:) annem ki günü 2 bardak su ile bitirirdi. alışmak zaman alıyor, annemin sigara bırakma maceralarını merakla izliyoruz :)

bugünlük bu kadar, yarın yine iş görüşmesi var, bakalım ne olacak..git gel elde var sıfır :)

27 Ağustos 2010 Cuma

Referandum...

Referandum...

Bakıyorum haberlere hep aynı hep aynı. Halk ikiye bölünmüş durumda ya evet ya hayır. Her zamanki gibi, her konuda olduğu gibi yine ya siyah ya beyaz olmak zorunda hissetiriliyoruz.

Taraf olunan partiler ne derse o yapılıyor. Soruyorum çevremdekilere "Neden Evet?" "Neden Hayır?"  tam anlamıyla nedenleriyle açıklayan çok az. Parti seçmeyi fanatiklik olarak nitelendiriyor insanlarımız. Bir partiye oy attık mı tamamdır artık hep o partinin dediklerini yapmaz zorundaymışız gibi.

Ak Parti Anayasası gibi görenler evetçiler,
Sivil Anayasa olduğu için evet diyenler,
Kenan Evrene olan hınçtan ötürü evet diyenler,
CHP hayır diyor diye hayır diyenler
Ak Partiye inat hayır diyenler


Evet hayırdan ziyade "yetmez ama evetçiler" ve "boykotçular" da var.

Taslağı alıp okuyup da karara varanları tebrik ediyorum... Keşke tüm halk aynı şekilde davranabilseydi..

Rant kavgasına dönüşmeyen bir referandum oylaması yapabilseydik...

24 Ağustos 2010 Salı

heyecanla bekliyorum ; 3 Eylül!

uvvv yine kısacık bir ara vermişiz.. ama evde zaman öyle hızlı akıyor ki fırsat bulup da internete giremiyorum...

neler oldu bu kısacık arada?  Yüksek lisans için kendime hoca buldum nihayet. mülakata bir hafta kala ortada kaldım sanarken bir de baktım hem istediğim konuyla çalışabileceğim hem de sevdiğim bir hocamız kabul etti beni :) Mülakat var tabii daha önümüzde. 3 Eylülde kabul edilmek dileğiyle....

bu arada biraz rahatladık herhalde, artık sıcaklar bitti. serin serin oturuyoruz geceleri:))) gündüzleri de efil efil esiyor. ee tabii evde oturmak kolay, çalışanlara sormak lazım bu durumu.

yaz bitmeden serin serin yenilecek bir tarif ekliyeyim dedim. hem meze olarak hem salata olarak kullanılabilecek bir tarif. çok basit ve hafif..

Yoğurtlu Semizotu

Malzemeler:

  • 1-2 demet semizotu
  • 2 çorba kasesi yoğurt
  • 4-5 diş sarmısak
  • 2 yemek kaşığı sıvıyağ
  • 2 yemek kaşığı pul biber
Yapılışı:
  1. Semizotunun dalları temizlenerek iyice yıkanır. 
  2. Salata tabağına alınır. 
  3. Sarmısaklı yoğurt hazırlanır. Semizotunun üzerine eklenir
  4. Arzu ederseniz üzerine yağ yakılır
 
 

21 Ağustos 2010 Cumartesi

iş iş iş....

sanırım bloga yazmadım ama ben mezun oldum. stajım da bitii. 2 hafta önce artık resmi olarak mühendistim. dün Çorluya iş görüşmesine gittim. çoğu şirkette yaptığım iş görüşmesinden çok daha rahat geçen bir görüşmeydi. ama yüksek lisans yapma durumum nedeniyle istemediler. anlayamıyorum yani tamam ben kendime yatırım yapmayayım, gelişmeyeyim peki bir ömür boyu bana iş verecek misin ?

2 sene sonra yüksek mühendis olarak karşına gelsem ooo ne güzelll ne güzell diyeceksiniz ama bugün bunun için bana ayda bir gün izin yok!

ayrıca dün yüksek lisansa da başvurdum.. bakalım ne olacak umuyorum ki kabul edilirim. çook istiiyorumm çookk:)))

neyseeeee kişisel mevzuları alıyoruzz bir çöpee postalıyoruzzz, düzelecektir, elbette, iş bulurum herhalde, kanımca, sanırsam, umarım :)

az önce fırından çıkardığım un kurabiyelerimden bahsetmek istiyorum. yıllardır ben un kurabiyesi yaparım ama bir türlü istediğim gibi olmaz. yaa sert ya şekersiz ya yumuşak ya da dağılır. geçenlerde internette gezerken bir blogda karşıma çıkan tarifi uyguladım ve bayıldım. gerçekten oldu tam fırın kurabiyesi gibi oldu. ama blogun adını unuttum, bir teşekkür etmek isterdim doğrusu...

Un Kurabiyesi

Malzemeler:

  • 4,5 su bardağı un
  • 250 gr margarin
  • 4 çorba kaşığı nişasta
  • 4 çorba kaşığı pudra şekeri
  • 1 çay bardağı sıvıyağ
Yapılışı:

  1. Tüm malzemeler bir kapta karıştırılır. Kulak memesi kıvamına gelene kadar yoğurulur.
  2. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparılarak yağlanmış fırın tepsisine dizilir.
  3. Pembeleşne kadar pişirilir. Pudra şekeri serpilerek servis yapılır.
Bloga teşekkürler. Üzgünüm adınızı unuttum...


 

19 Ağustos 2010 Perşembe

"kalktım, size kek yaptım..."

Akşam çayında keki yerken fark ettim ki dün ben kek yapmıştım ve bloga eklememişim. Hemen eklemek istedim.. O kadar kek yapmama rağmen kıvamı bu kadar güzel olan başka kek yapamadım. Buyrun işte tarif :) Tarif Sofra dergisinin tatlılar kitabından...


Kuruyemişli Kek

Malzemeler:

  • 2 adet yumurta
  • 1 su bardağı şeker
  • 2 çay bardağı sıvıyağ
  • 2 su bardağı un 
  • 1 çay bardağı süt
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 tatlı kaşığı tarşın
  • 1 paket kuş üzümü
  • 3 yemek kaşığı ceviz
Üzeri için:

  • 1 çorba kaşığı pirinç unu
  • 2 çorba kaşığı şeker
  • 1 su bardağı süt
  • 1 paket vanilya
Yapılışı: 
  1. Şeker, sıvıyağ, süt ve yumurta bir kapta çırpılır. Üzerine un eklenir kıvama gelene kadar çırpmaya devam edilir. 
  2. Tarçın, ufalanmış fındık ve ceviz, kuş üzümü eklenir.
  3. Kabartma tozu eklenerek son kez iyice karıştırılır.
  4. Margarinle yağlanmış kek kalıbında kek pişirilir.
  5. Üzeri için vanilya hariç tüm malzemeler muhallebi kıvamına gelene kadar pişirilir. İndirildikten sonra vanilya eklenip karıştırılır.
  6. Fırından çıkan kekin üzerine muhallebi koyularak servis yapılır.

kısa bir ara...

kısacık bir aradan sonra merhaba günlük!

aslında isteyerek verilen bir ara değildi bu, internetim kesildi. :( bu nedenle kısa bir süre uzak kaldım blogumdan.

son iki üç günde yediklerimden bazıları :))

Makarna Salatası


Malzemeler:

  • 1 paket makarna 
  • yarım çay bardağı sıvı yağ
  • 1 küçük şişe salatalık turşusu (yaklaşık olarak 1 çorba kasesi)
  • 1 paket konserve mısır
  • yarım şişe konserve bezelye (arzu ederseniz kendiniz bezelyeyi haşlayarak kullanabilirsiniz)
  • 2 çorba kasesi yoğurt
  • 5 çorba kaşığı mayonez
  • dereotu
  • tuz,kırmızı biber
Yapılışı: 


  1. Makarnalar tuzlu ve yağlı suda haşlanır. (sıvı yağ koymamın nedeni makarnaların birbine yapışmasını önlemek) 
  2. Soğuyan makarnaların üzerine bezelye, doğranmış turşu, mısır,dereotu eklenir. Dilerseniz sosis de ekleyebilirsiniz hatta evde bir gün önceden kalan köfteler bile eklenebilir. 
  3. Yoğurt ve mayonez ayrı bir kapta karıştırılır. 
  4. Makarnaların üzerine yoğurtlu mayonez eklenerek karıştırılır. Tuz ve kırmızı biber eklenerek tatlandırılır. 
  5. Soğuk olarak servis yapılır.

Yalancı İskender Kebap

Malzemeler:
  • 3-4 adet lavaş 
  • 2 yemek kaşığı tereyağ
  • 1 paket hazır döner
  • 1 paket hazır köfte
  • 2 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 5-6 adet domates
  • 2-3 diş sarmısak
  • yoğurt
  • tuz
Yapılışı:
  1. Lavaşlar küçük küçük doğranır. Tavada kızdırılmış tereyağda lavaşlar kızartılır. Kızartılan lavaşlar geniş bir borcama alınır.
  2. Hazır döner ve köfteler mümkünse yağsız tavada kızartılır.Kızartılan köfte ve dönerler lavaşların üzerine eklenir.
  3. Domatesler ayrı bir tavada sarmısakla ve az sıvı yağ ile pişirilir. Köfte ve dönerlerin üzerine domates sos eklenir. 
  4. Yoğurtla süslenerek servis edilir. 
  5. Arzu ederseniz üzerine tereyağ kızartılarak dökülebilir. Afiyet olsun.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

biraz limon, biraz tarçın...

akşam üzeri aniden canım tatlı bir şeyler isteyince dayanamadım girdim mutfağa:) bakındım neler yapılabilir diye, en mantıklısı en kolayından ya bir muhallebi ya da puding yapmaktı. bu sıcakta hiç zahmet etmedim, hazır puding yaptım:) ama bir kaç değişiklik uyguladım.



Malzemeler:
  • 1 paket kakaolu puding
  • 2,5 su bardağı süt
  • yarın limon kabuğu rendesi
  • çeyrek limonun suyu
  • yarım çay kaşığı tarçın
paketin arkasında yazan tarife göre puding 2,5 su bardağı sütle koyulaşana kadar pişirilir. indirmeye yakın ben limon kabuğu rendesi, limon suyu ve tarçını ekledim.

ıslatılmış tabaklara servis yaptıktan sonra, üzerini kakaolu bisküvi (parçalanmış halde) süsledim. üzerine kuruyemiş de eklenebilir fındık, badem vs. afiyet olsun :)

bugünün yemeği, sebze sote...

Malzemeler:
  • 1 adet kuru soğan
  • 1 diş sarmısak
  • zeytinyağı
  • 1 çay kaşığı biber salçası
  • 2 adet kabak
  • 2 adet patates
  • 1 adet havuç
  • nar ekşisi (soya sosu da olur ancak evde kalmamıştı:( ) 
  • dereotu, reyhan, tuz
Yapılışı:

soğanlar halka halka doğranır, rendelenmiş sarmısakla, yağda pembeleşene kadar kavurulur. biber salçası ve nar ekşisi de kavrulduktan sonrai tüm sebzeler irili ufaklı doğranmış halde tavaya atılır. sebzeler pişene dek kapak kapalı halde pişirilir. indirmeye yakın dereotu ve reyhan eklenir.

yanına yoğurtla ya da makarnayla tercih ettiğim bir yemektir ;)

"Farklı olmak zordur!"

"Farklı olmak zordur!"




...Çikolata...

Eskiden şeytan denince, kızıl boynuzlu, çatal sakallı, zıpkın kuyruklu bir cehennem zebanisi gelirdi akla...
Dipsiz fırını andıran ağzından ecel zehirleri saçan bir iblisti o...
Bizi günaha çağıran bir provokatör... lanetli bir ecinni...
Modern zamanlar, kuşkuculukla birlikte geldi.
Endüstrileşmeyle küçük dünyasının sınırlarını aşan insanoğlu, göç yolunda önce inançlarını kaybetti. Dine ait ne varsa sorgular oldu.
Böylece romantizm çağında kiliseye karşı direnişin kahramanına dönüştü şeytan... ve asırlardır kilit altında tutulan bazların zincirini çözüverdi. Yasakların yerine tutkuları koydu; acıların yerine zevkleri...
Daha önemlisi, insanoğlu şeytanın ayak izlerini gök kubbede değil, kendi içinde aramaya başladı. Cehennemde sandığını, bilinçaltında buldu.
Aslında çatışmanın tarafları iki omzumuza konmuş melekle şeytan değil, her birimizin içinde kök salmış iyilik ve kötülük duygusuydu.
Korkular yatıştı, modernite iblisle barıştı ve insanlık "romantik şeytan"la tanıştı (J- Burton Russell, Modern Dünyada Şeytan, Kabalcı / 2001).

***
"Çikolata" filmi, kırmızı pelerinlere sarılmış bekâr bir anneyle kızının küçük bir kasabaya gelmesiyle başlıyor.
Ana-kız, bağnaz kasabanın muhafazakâr dünyasında, tam da büyük perhizin ortasında, nefis bir çikolata dükkânı açıyorlar.
Ahalinin önderleri önce kuşkuyla, giderek öfkeyle bakıyor onlara... Lakin dükkândan yayılan kakao kokusu öyle davetkâr, öyle tahrik edici ki, bir süre sonra sabır taşlan çatlıyor; mümin kasabalılar bu günah çağrısına uyup birer ikişer dükkâna damlamaya başlıyor.
Ve kırmızı pelerinli cazip kadın, her gelen müşteriye, kendi damak zevkine, ruh haline uygun bir çikolata armağan ederek, onların bilinçaltında saklı kalmış aşkı, coşkuyu, nefreti, şehveti ortaya çıkarıyor.

***
Bu çağdaş peri masalının da gösterdiği gibi, güzel şeyler hep yasaktır nedense; ve bütün yasaklar güzel...
İnsanlık tarihi denen şey, insanoğlunun günaha karşı verdiği bir meydan muharebesi, bir vicdan muhasebesidir.
Lakin ilk isyan, ilk insan kadar eskidir.
Adem'le Havva'nın paylaştığı ilk elmada başlar, şeytanla suç ortaklığımız...
Ah o kahrolası merak yok mu?..
O ağaçta parlayan yasak elmayı dişleme tutkusu... Yaldızlı bir paketin altından sızan dayanılmaz çikolata kokusu...
Ah o baştan çıkarıcı vaatlerle çıkagelen ve bizi hiç tanışmadığımız hazlara davet eden kırmızı pelerinli iblisler...
En umulmadık yerde hayatımıza girer, ağzımıza bir parmak kakao çalıp o güne dek aziz, leziz, asil, sefil bildiğimiz ne varsa unutturabilirler.
Damağımıza yapışan o hınzır tat, arsız bir şeytan gibi kanımıza karışıp yoldan çıkarır bizi; içine sarmalandığımız şefkatli kundağı ihtirasın hançeriyle parçalayıp atar ve ruhumuzdaki cehennemi ateşler.
Hazlar hükümdarı, kendi yaşamımızın anahtarını sunar bize; bir buyruğuyla açtırır hayatın bütün yasak bölgelerini...

Sonunda şeytanla kol kola sürülürüz cennetten...
Ama kim bilir... belki de kovulmaktan korkup durduğumuz cennet, aslında kovulduğumuz yerdedir. Ve oraya ulaşmanın tek yolu, şeytana uyup içimizden cehennemi kovabilmektedir.
Bunu siz yapamazsanız, bir gün kasabaya gelen, hayatınıza giren bir yabancı yapar...

Tıpkı Çikolata'da olduğu gibi...

Can Dündar  (Büyülü Fener'den alıntıdır.)

Halim...



" Halim öyle halim böyle
Canım candan öyle böyle
Geçecek gidecek halim öyle "

7 Ağustos 2010 Cumartesi

"bunaldım ama ben artık bu sıcaklardan, yeter! "

"bunaldım ama ben artık bu sıcaklardan, yeter! "

tüm günümü bu ve benzeri cümlelerle geçiriyorum. dün dışarısının daha esintili olduğunu düşündüğüm için kendimi sokaklara attım, ama merkeze yürüyene kadar birşey yoktu da merkez neydi öyle? (avcılar merkez) mağazalara giriyoruz serin, dışarı çıkıyoruz sıcak. sersemledim bi sıcak bi soğuk.

ama bana yetmedi o kadar gezme, akşam da sahilde açık hava konserine gittim:) Volkan Konak pek dinlemem ama bana konser olsun, yanımda bir iki kişi olsun ben bir şekilde eğlenirim:) (her ortama ayak uydurabiliyorum vuuuvuuu!) konser nasılsı peki? güzeldi. eğlendirdi bizleri :) önyargılarından arınınca insan "ay ben dinlemem" havasında değil, "ben bu akşam eğlenirim abi" havasında gidince , sorun kalmıyor geriye.

Bugün de kendimi az sonra meyve sebze almak için semt pazarına, akşam da sahilde entel pazarına atmayı düşünüyorum. entel pazarı; bilmeyenler için açıklayayım, el işi, incik boncuk, kıyafet, kitap, çanta, kozmetik her türlü ıvır zıvırın satıldığı Ambarlı sahilinde yaz akşamları kurulan bir pazar. fiyatları uygun olup, sahilde olduğu için serindir de:)

bugunun tarifi kahvaltıdan.

Domates Soslu Sosis

Malzemeler:

  • 5-6 adet sosis
  • 1 adet domates
  • 3 adet sivri biber
  • sıvı yağ
  • tuz, karabiber
Yapılışı:

Biberler küçük küçük doğranıp sıvı yağ ile kavrulur, daha sonra üzerine dilim dilim doğranmış sosis eklenir. Sosislerin rengi değişene kadar kavurmaya devam edilir. rende domates sosislerin üzerine eklenir, domatesler pişince servise hazırdır. afiyet olsun...



Dipnot:

HALK SOFRASI PİKNİĞİ

Yer: Mehmet Akif Ersoy Piknik Alanı - Sarıyer

Tarih: 8 Ağustos 2010 Pazar

Konuklar:
  • Grup Yorum
  • Hakan Yeşilyurt
  • Erdal Bayrakoğlu
ben gidemeyeceğim ama müsait olanlar gitsin derim, güzel olacağına eminim:)
              

5 Ağustos 2010 Perşembe

sevgili günlük!

uzun zamandır depresif hallerdeydim. istanbul çorlu derken hırpalanmışım.. pazartesiden beri evim İstanbul artık.. bıraktığımız yerden 4 yıl sonra yeniden merhaba İstanbul.

havalar çook sıcaaaak. y-a-n-ı-y-o-r-u-z ötesi yok. bu ne yahu? gece uyunulmuyor; gündüz ne iş yapılıyor ne de gezmelere gidiliyor. kış çocuğuyum ben kış:) gelsin soğuk dişlerim titresin:)

herkesin evi mi çok sıcak yoksa bizim ev daha da bir sıcak mı; çözemedim. teras kata çıkamıyoruz zaten, bedava sauna! çok amaçlı bir terasımız var; gündüzleri doğal solaryum, yandaki kilerler doğal sauna, akşamları da serin mi serin bir bahçe. 

bu sıcağa rağmen yine mutfakta iş başındaydım! hem de temizlikten hemen sonra. cesaretime hayranım :)

günün menüsü; köri soslu tava tavuk, patates püre, salata, sütlaç...



Köri Soslu Tava Tavuk


Malzemeler:
  • 2 kg tavuk ızgaralık pirzola
  • 1 adet orta boy kuru soğan
  • 2 diş sarmısak (daha fazla da olabilir isteğe göre)
  • 2 çay kaşığı biber salçası (hazırlardan kullanmadım, Malatya'dan el yapımı =) )
  • 1-1,5 tatlı kaşığı köri 
  • 2 çay kaşığı karabiber
  • 2-3 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 3 tatlı kaşığı yoğurt
  • yarım limonun suyu
Tavuklar yıkandıktan sonra bir kaba alınır. öncelikle zeytinyağı ve tuz eklenir. (ben tek tek zeytinyağı ve tuzla ovdum tavukları.) daha sonra  sotelik doğranmış kuru soğan, rendelenmiş sarmısak, yoğurt ve biber salçası eklenir. tavuklara iyice yedirilir. sıra geldi baharata, tüm baharatlar eklenir. tavuğun daha yumuşak olması için son olarak limon suyu sıkılır. tamamen harmanlandıktan sonra ağzı kapatılarak dolapta 3 saat kadar bekletilir.

servis etmeye yaklaşık yarım saat kala tavuklar tavaya dizilir. (yağ yok) kapak önce kapatılarak tavukların buharıyla pişmesi sağlanır, daha sonra kapak açılarak ters yüz edilerek tavuklar kızartılır.

Patates püresini uzun zamandır yapma çalışıyordum. ama hep kıvamda bir sorun vardı. ya çok cıvık oluyordu ya da çok koyu. ama şans eseri internette bir tarifle karşılaştım. hem blogu çok beğendim hem de patates püresini, tekrar teşekkürler:) patates püresinin tarifini isteyenlere; hanzenin mutfağı



Sütlaç

En sevdiğim tatlılardan biri sütlaçtır. aslında çok da masum bir tatlı olduğunu düşünüyorum sütlacın. sıfır yağ, bol bol kalsiyum:)


sütlaç tarifini buradan aldım. ama ben bir iki şeyi değiştirdim tarifte. indirmeye yakın sütlacın içine 2 kaşık şekerli vanilya ve yarım limon kabuğu rendesi ekledim.limon aromatik bir tat kattı, güzel oldu. denemeye değer diyorum;)

bugünlük bu kadar, bu aralar çok yorgunum.. Çorludan getirdiğim tüm kıyafetler (yazlık-kışlık-az giyilmiş- çok giyilmiş hiç fark etmez, anneme göre hepsi aynı) yıkandı, asıldı, toplandı, ütülendi, yerleştirildi. kitaplar silindi, raflara dizildi, beğenilmedi yeniden dizildi. bunların hepsi Gamze tarafından yapıldı..

 

27 Temmuz 2010 Salı

olmuyor olmuyor...

4 yıl aradan sonra ne kadar zor aileyle yeniden bir arada yaşamak..

  • kendine ayırdığın tüm vakti şimdi evin rutin işlerine ayırmak.
  • istediğin saatte yatıp uyuyamamak
  • istediğin saatte uyanamamak; çünkü burası ebeveynlerinin evidir ve onların kuralları vardır!
  • istediğin yere her an gidememek
  • film izleyeceğin, kitap okuyacağın vakti misafirlere ayırmak
  • kahkahalarla çınlattığın okey masaların yoktur artık
  • arkadaşlarınla yaptığın yemeklerin tadı yoktur
  • arkadaşlarınla gece yarılarına kadar izlediğin filmler yoktur (odanda teksindir izlesen ne olcak yorum yapacak insan mı var!)
  • kıyafetlerini istediğin gibi saçamazsın odana
  • dolabını heep toplamak zorundasındır
  • odanı her gün süpürüp silmek zorundasındır (sadece oda mı?! güldürme beni tüm evi tüm!!)
  • camının tozlanması senin umrunda değilken artık umrunda olmak zorundadır
  • akşam yemeklerinde sadece salçalı makarna yiyemezsin; tek çeşit yemeğin tadı aile masalarında yoktur
  • gece yarısı eve anahtarla giremezsin; çünkü geceden önce evdesindir!
  • ev arkadaşlarıyla yapılan dedikodular yoktur
  • gece yarısı patlayan kahkahalar
  • sabahın ilk ışığına kadar oturmalar yoktur artık
  • artık öğrenci değilsindir ve buna alışmak uzun zaman alan bişeydir.
biri bana iş bulsun Çorluda... olmuyor olmuyor olmuyor... 

26 Temmuz 2010 Pazartesi

ben öğrenciyken; hey gidi hey!

Öğrenci evimizde en çok pişen en çok yediğimiz yine de yemekten bıkmadığımız tek yemek; salçalı makarna.. en kötü salçayla bile yapılmış olsa yine de yeriz yine de yeriz:))

Malzemeler:

  • 1 paket makarna
  • 2 yemek kaşığı domates salçası
  • 2 yemek kaşığı biber salçası
  • tuz, nane, kekik
  • maydanoz
  • 3-4 yemek kaşığı sıvı yağ
Tencere tahmini 1,5 litre su ile doldurulur, içine 2-3 kaşık tuz ve 1 yemek kaşığı sıvı yağ eklenerek kaynatılır. Kaynayan suya 1 paket makarna eklenir. makarnalar yumuşayana kadar yaklaşık olarak 7-9 dk pişirilir. makarnalar süzülerek kenara alınır.

Tencereye 3 kaşık sıvı yağ eklenir ve ısıtılır. ısınan yağın üzerine salça eklenerek kavurulur, makarnalar da eklenip baharat ilavesiyle karıştırılır.

servis edilirken maydanoz ve dereotu ilave edilebilir :)

epi topu yarım saatlik yemektir:))

"Gelecekteki İlkel" John Zerzan

Dün avcılar entel pazarında gezerken denk geldim bu kitaba, aslında uzun zamandır arıyordum ama zaten elimde birikmiş olan bir kaç kitabım olduğu için almaya gitmedim kitapçılara.. ama dün tezgahta görünce hemen koşuverdim yanına. fiyat da makul gelince (korsan değil 2. el) hemen aldım kitabı..

dün geceden beri elimden düşüremedim.. zaman, dil, sayılar ve ilkellik üzerine düşüncelerim derinleşti. henüz 100. sayfada olmama rağmen tavsiyemdir.

ilkel toplumlardaki muhteşem uyum, eşitlik, paylaşımcılık ve günümüz toplumlarındaki özel mülkiyetçilik, kıskançlık, iktidar hırsı...

okunası bir kitaptır..

vişneli muhallebi

geçen pazartesiden beri girip de tariflerimi ekleyemedim.. çorludaki upuzun boş vakitlerimi özlüyorum.. istanbulda temizlik, yemek, bulaşık, tekrar temizlik, tekrar yemek, tekrar bulaşık üçgeninden sıkıldım.

ev emekçisi kadınların temizlikten bulaşıktan veya çocuktan kalan zamanı kendilerine ayırmalarını değil; kendilerine ayırdıkları zamandan kalan zamanları temizliğe bulaşığa ayırmalarını istiyorum. bunun mümkün olabileceğini ancak çok ama çok zor olduğunu biliyorum. kadının özgürleşmesi yüzyıllardır gelen sorunken burda iki cümleyle çözemeyeceğimin farkındayım..

yeni denemeler var demiştim son yazımda. iki tane yeni denemem vardı birinin resmini çekemedim fırsat bulup diğeri de hemen aşaağıda:)

Malzemeler:

  • 1 kilo süt
  • 1  bardak toz şeker
  • 1 paket vanilya
  • 1 çorba kaşığı un
  • 3 çorba kaşığı nişasta
  • 1 bardak vişne ( veya ahududu,böğürtlen, çilek)
  • 1/4 su bardağı toz şeker
Yapılışı:

Un ve süt bir tencerede topak topak olmadan karıştırılır, daha sonra nişasta, şeker, vanilya eklenir. muhallebi kıvamına gelene kadar karıştırılarak pişirilir. kalıplara dökülerek en az 3 saat (1 gün bekleyince daha güzel oluyor) bekletilir. üzeri için vişne ve şeker blendırdan geçirilir, servis anında muhallebinin üzerine dökülür.

Tarif Sofra'nın tatlılar kitabından sütlü tatlılar alt başlığındandır.

Dipnot: ben kek kalıbına döküp hazırladım ancak dondurma bardakları veya cup bardaklarına dökmek daha mantıklı olacakmış. ayrıca kesinlikle servis anında vişneli sos dökülmelidir aksi halde akıp gidiyor; görüntü kötü oluyor:)

19 Temmuz 2010 Pazartesi

istanbul kaçamağı...

uzun süredir bir o yana bir bu yana sürekli koşturmaca içindeydim. cuma günü bu koşturmacaya son verdim! staj bitti, iş başvurularımdan geri dönüp de görüşmeye çağıran da olmadı (bu pek de iyi bişe değil aslında ama neyse:) ) bu boşluğu değerlendirip istanbula kaçtım, aslında uzun zamandır haftasonları hep istanbuldaydım ama yeni evin telaşı nedeniyle bir rahat nefes alamıyorduk. bu sefer öyle olmadı... cumadan beri dingin bir haldeyiz.

bu dinliği değerlenirerek mutfağa daldım:) düşündüm de uzun zamandır yeni birşeyler yapmıyordum.. şu an hala ocakta ya da dolapta olan yemeklerin tarifleri akşam bu sayfada :)

mutfakta oyalanırken düşündüm bir yandan da ne istiyorum ben diye. çorluda kalmak isterken istanbula dönmek zorundaydım bu fikre alışmak o kadar zordu ki, tam alışmıştım. iş imkanlarının tamamen çorluda olduğunu fark edince bu sefer çorluda kalmak fikri yordu beni. yeni ev, yeni ev arkadaşları, yeni iş ortamı...

kararsız, bıkkın ve bezgin bir haldeyim. iş görüşmelerinden eli boş dönmek, o görüşmelerde cins cins insanlara derdini anlatmak, çorludakilere kızmak, kırılmak, istanbula dönmek hevesi, istanbuldaki yaşamın zorlukları..

1 ağustosta geri dönülemez bir şekilde karar vermiş olmak zorundayım. çorluysa çorlu; istanbulsa istanbul... bir ay sonrasını merak ediyorum; diplomalı işsiz kervanında mıyım yoksa çalışanlar kervanında mıyım :)

18 Temmuz 2010 Pazar

ve yaz geldi...

bugün resimlerimi karıştırırken fark ettim ki ; kıyıköy gezimiz vardı baharda.. saklanmış kalmış köşede resimler, saklandığı yerden buldum çıkardım onu...

fakülteden hareket eden otobüs yaklaşık 1 saat (çorlu-kıyıköy) sonra kıyıköyde bıraktı bizi.. kastroya kadar yürüyüp bir de piknik yaptık. biz aradaki mesafeyi 2 saatlik zannediyorduk ama yaklaşık 8 km imiş:) bugün olsa, yürü deseler yürümeyiz ama o gün başlayınca yürümeye devamını getirdik :)

bu arada eğer pikniğe gidecek olanız varsa; 2 domates, 2 biber, 1 patlıcan, biraz zeytinyağ, kekik, tuz, sarmısak... közleyin sebzeleri ve ezin, ekleyin sarmısak, yağ ve baharatları, buyrun size şefin salatası :)

resimler kıyıköy ve kastrodan :) 

kıyıköy'de eski bir kilise...


kıyıköy...


kastro sahili....

14 Haziran 2010 Pazartesi

55bin kişiydik; oradaydık...

55bin kişilik dev kadroyla oradaydık...

türkülerimizi, marşlarımızı haykırdık beşiktaş sahillerine, halaylarımızı çektik...

inlettik yeri göğü.. 55 bin kişiydik..

tek ses, tek yürektik.. tükenen umutlarımızı yeniden filizlendirdik, durup yeniden düşündük...

teşekkürler Yorum.. sen olmasan mitingler halaysız, eylemler sessiz, konserler tatsız tuzsuz olurdu..

11 Şubat 2010 Perşembe

"Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik"

"Bu arada;

hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne,

günün karanlık saatlerine,

ara sıra kopsa da fırtınalara,

bir gün boğulacağımız denizlere,

eski günlere,

neler olacağını bilmesek de geleceğe,

kötülüklerle dolu olsa bile tarihe,

tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara,

Donkişotlar 'a,

ateş hırsızlarına,

Ernesto "Çe" Guevara'ya,

yollara-yolculuklara,

sevgililere,

sevişmelere,

sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara,

üşürken ısınmalara,

her şeyden sıcak annelere, babalara

ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz.

Kötü şeyler gördük.

Savaşlar,

katliamlar,

ölen-öldürülen çocuklar gördük

Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük.

Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük.

Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük.

Biz de öldük.

Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.

Teşekkürler dünya."


Kazım Koyuncu

2 Şubat 2010 Salı

kadın olmak üzerine...

12 yaşında…

Hayal ediyorum cesedini. Kanlar içinde bir beden, muhtemelen üstünde önlüğüyle, önlüğün mavisi kanın kırmızısıyla karışmış durumda. Yüzünde korkmuş bir ifade. Korkmuş baktığı yerde gördüğü şeyden. Kalaşnikofu bedenine doğrultan ellerden korkmuş.

Hayal ediyorum bir gün öncesini. Sınıfında yine mavi önlüğüyle, sırasında otururken, gülerken. Öğretmeni hayal ediyorum bakarken sınıfa. Kaleme uzanan eli, kağıda da ulaşıyor, yazmaya başlıyor kargacık burgacık harfleri. Okunmuyor bile yazılanlar.
İçindeki duyguları hissetmeye çalışıyorum. İçinin hop ettiğini içimde hissediyorum, gözlerinin korkuyla karışık cesaretle baktığını, sevinçle ışıldadığına inanıyorum. Elini uzatıyor, içi kıpır kıpır, ah bir bilse sonucunu, ah bir bilse olacakları…
Tam uzatıyor kağıdı, yanlış ellere gidiyor kağıt. Kocaman elleriyle öğretmen alıyor kağıdı, açıyor, okuyor… “Ayıp” diyor “Ayıp bu yaptığın!”. Sevdiğini söylemek ayıp. Sevmek ayıp. Okula gelmen bile ayıp. Camdan bakman ayıp. Konuşman ayıp, düşünmen ise suç.

Üç mermiyle buluşuyor bedeni sabahın erken saatlerinde. Üç mermiyle intihar ettiği söyleniyor. (!)

İntihar ettiği düşüncesine herkes inanıyor, kendileri bile. Vicdanları rahatlıyor, namus kelimesiyle vicdan rahatlatıyorlar.

Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde yayınlanan, aslında çok alışageldiğimiz haberlerden birisi Ağrılı Meryem’in haberi. Erkeklerin dünyasında, onların egemenliği altında yaşatıldığımız bu dünyada bir kadını daha uğurluyoruz.


Onun ölümünün son olmadığını biliyoruz, sustuğumuz boyun eğdiğimiz kendimize olan inancımızı yitirdiğimiz sürece daha nicelerini kurban vereceğimizi biliyoruz. Biliyoruz ama nedense bir şey yapmıyoruz. Batıdaki kadının bu durum için bir şey yapmaması demek, Doğuda yarın bir kadının daha ölmesi demek. Doğudaki kadının bugün kendisi için mücadele etmemesi demek Batıdaki kadının tacizlere, tecavüzlere maruz kalmaya devam etmesi demek.

Milyonlarca kadın tacize, şiddete, tecavüze maruz kalıyor, ya sesini çıkarmıyor ya da erkek egemen vakıflar, yönetim, sivil toplumlar tarafından bastırılmasa bile savunulmuyor. Kadınların bir an önce sosyal hayatta aktif olması gerek. Bugün eğer vakıflar yönetimler kadınları savunmuyorsa bunların sebebi kadınlardır. Evde oturup doğurduğumuz çocuklara bakmak, kocalarımıza hizmet etmek yerine mücadele içinde olmayı başarabilseydik eğer; Ayşe bugün tecavüze uğramayacak, Meryem ölmeyecek, Hatice iş yerinde tacize uğramayacak, Saadet evde şiddete maruz kalmayacaktı.

Fabrikalarda sömürülmekten, bakan gözlerde “obje” olarak görülmekten, hayatımızı iki çocuk ve bir kocaya adamaktan, onlardan da çoğu zaman hak ettiğimiz değeri görmemekten, istediğimiz yere gidememekten, her fırsatı değerlendiren erkeklerin otobüste bile rahat bırakmamasından, törelerle öldürülmekten, dövülmekten, cinsel açıdan yok sayılmaktan bıkmadık mı?

Tüm renklerimizle muazzam bir gökkuşağı çizebilecekken, milyonlarca renklerimiz varken, sonsuz karanlıklara sürülmüşlüğümüz neden?