aaa şimdi yeni yıl geldi ya ssanki her şey değişecek.
herşey güzelleşecek, herşey iyileşecek.
saymaya başlamıyorum bile, hayalimdeki başka bir dünyayı.
hiçbirşeyin yeni yılda da değişmeyeceğini bildiğim için hiç bir şekilde yeni yıla umutla girmiyorum.
bakılacak olursa; yeni yıla isteyerek de girmediğmiz bir gerçektir, bir zaman gerçeğinin sonucudur.
bugünden itibaren 2010 olduk. hobaa değişmiş gibi herşey mutlu ol insanoğlu!
mutlu olun yine de.
en azından bu gece kafalar dumanlı iken mutlu olun.
herşeyin değiştiğini hayal edin
kendi hayalinizdeki "başka" dünyanın var olduğunun sanın..
yine de iyi yıllar, yine de mutlu yıllar.
31 Aralık 2009 Perşembe
yine de iyi yıllar!
Gönderen cafefora zaman: 16:57 2 yorum
Etiketler: içimden gelenler
17 Aralık 2009 Perşembe
...karmaşa...
otobüsteyim... 3 yıldır boş boş duran eski un fabrikası yıkılıyor, yerine bir yenisi yapılandırılmak üzere. her yer toz bulutu, kürekler çalışıyor harıl harıl, sesler geliyor... buraya kadar her şey normal, olması gerektiği gibi. normal olmayan şey; insanların çocuklarıyla o toz bulutunun içinde demir savaşına girmesi. bir parça demir için içe çekilen milyonlarca zerre toz, çekilen eziyet... o demirden gelecek ekmek parası...
bu durumun suçlularını ben de onlar da biliyoruz. en iyisi suçu bambaşka birine atmak, küreği kullanan yorgun, gözlerini tozdan açamayan, tıknaz, elinde sigarasını derin derin içine çeken amcaya...
bir çocuk ağlıyor köşede, demir alamamış herhalde. belki de başka birşeydir ağladığı ama o an öyle gelmiyor bana. çocuğun gözleri bana madenci arkadaşlarını göçük altında kaybeden yeşil gözlü amcayı hatırlatıyor. o an o resim gözlerimin önüne geliyor, düşünüyorum, suçluyu bu sefer buluyorum; toprak.. suçlusun toprak.. toprak dediğin çöker mi? kayar mı ? durmalı yerinde toprak. durmalı ki altta çalışan işçiler nefes almaya devam etsin, durmalı ki kapitalist düzen daha çok yesin..
madencilerin kurtarma çalışmaları bana ağustosu hatırlatıyor.. göçük altında kalan binlerce insanı düşünüyorum.. ama orda da suçluyu hemen buluyorum; Veli Göçer. sanki bütün ölen insanların evlerini o inşa etmiş gibi. sanki işin içinde hiç mühendis, hiç yapı denetim, hiç başka müteahhit yokmuş gibi..
göçük derken de aklıma okulum geliyor.. çökecek diye beklediğimiz okula yapılan yeni duvarlar, yeni odalar.. sınav olmaya sınıf bulamadığımız okulda hocalara ayrı oda ayırıyoruz, aman bir arada kalıp rahatları bozulmasın diye...
çok fazla düşünmenin pek hayra alamet olmadığı geliyor aklıma hemen düşünmeyi bırakıyorum, daha hayırsız bir şey yapıyorum; düşüncelerimi yazıya döküyorum (:
Gönderen cafefora zaman: 10:18 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
1 Aralık 2009 Salı
bildiğimiz salata
Bildiğimiz iki domates iki parça soğanla yapılan salataya azıcık baharat ekledim. Çok farklı birşey olmadı ama daha lezzetli oldu (:
Malzemeler:
- 3 adet domates
- 1 adet salatalık
- 1 adet soğan
- 1 adet sivri biber
- bir tutam maydanoz
- nane, kekik, tuz, pulbiber
- 1 yemek kaşığı nar ekşisi
- 3 yemek kaşığı zeytinyağı
- 1 adet limon
Soğanları ince ince hilal şeklinde doğrayıp tuzla ovalayıp yıkadık. Domateslerin kabuğunu soyup küp küp doğruyoruz. Saltalıkları küp küp biberleri halka halka doğradık. Maydanozları ince ince kıydık.
Sos için, sıvıyağ, tuz, baharatları, limon suyunu, nar ekşisini karıştırıyoruz. Salatanın üzerine döküp karıştırıyoruz (:
Gönderen cafefora zaman: 03:13 1 yorum
Etiketler: mezelerim ve salatalarım
pırasa alternatifleri (:
pırasayı sevemiyorum yiyemiyorum. farklı şekillerde deniyorum tüketebilmek için ama yok onda da başarılı olamıyorum :( en son olarak böreğin içine koydum fakat ben hariç herkes severek yedi :)
Malzemeler:
- 4-5 adet yufka
- 1 adet yumurta
- 1 çay bardağı sğt
- 1 çay bardağı sıvıyağ
- yarım kilo pırasa
- 2 yemek kaşığı sıvıyağ
- 1 tatlı kaşığı biber salçası
- tuz, karabiber, pulbiber
- susam
Öncelikle pırasalar küçük küçük doğranır, sıvıyağ ile kavurulur. Sarardıktan sonra içine salça, tuz ve baharatlar eklenip kavurulur.
Ayrı bir kapta 1 çay bardağı sıvıyağ, süt ve yumurta karıştırılır.
İlk yufka yağlanmış tepsiye serilir, üzerine kavurduğumuz pırasadan koyulup 2 yemek kaşığı kadar sütlü sostan dökülür. Her yufka katı için aynı işlem tekrarlanır. Son yufka serilip sütlü sostan bol miktarda eklenip susam serpilir.
Üzeri kızarana dek pişirilir.
Dipnot: Arzu ederseniz peynir de ekleyebilirsiniz. Afiyet olsun (:
Gönderen cafefora zaman: 02:58 0 yorum
Etiketler: hamur işlerim
29 Kasım 2009 Pazar
sinir buhranlarım üzerine...
bazen düşünüyorum üniversitelerimiz neden var diye?
birer birey oluşturmak için mi? yoksa liseden kopup gelmiş fırlama çocukları adam etmek için mi? sınırlamak için mi beyinleri? yoksa çeşitli kurumların para kazanması için mi?
bir üniversite ki öğrenci topluluklarına ket vuran, okuldaki küçücük konferans salonunu bile öğrencisinden esirgeyen...
ve ben sormak istiyorum ben diğer üniversitelerdeki öğrencilerle aynı harcı veriyorum, kendi üniversitemin diğer ilçelerdeki bölümleriyle de aynı harcı veriyorum fakat ben onlarla aynı seviyede özgür olamıyor aynı ölçüde yararlanamıyorum üniversite imkanlarından...
çay dökülüyor diye okulun tek faaliyet alanına bizleri sokmayan zihniyeti algılayamamakla birlikte gülüyorum halimize, kendi halime de acıyorum!
Gönderen cafefora zaman: 12:59 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
patlamadaannn önceee, nihayetttttt!!
off az daha yazamasaydım patlayacaktım :) uzun zaman oldu hiçbirşey yazamadım bloğuma :(
kendisini çok özlediğimi fark ettim :) neticede ne kadar anlatırsan anlat sana kalkıp da "susss biiiii" deme yeteneği yok :))
ama işte işin kötü yanı benim anlatacaklarım çokken yazacak vaktim yokkkkkkk :(
son sene olmanın vermiş olduğu ağır ödevler ve de bundan dolayı zamanı kullanma sorunu yaşamam sebebiyle uzak kaldım blogumdan...
oysaki yazacak anlatacak çok şey vardı :)
öncelikle iyi bayramlar :)
sonrasında da bayramda ev hanımı olanlara, evin tek kızı olanlara, sonrasında bütün ev kızlarına kolay gelsin diyorum. farkındayım bayram demek biraz da "yorulmak" demek kadınlar için :) dayanın az kaldı bayram bitiyooor:)
ayrıca bayramı değerlendirin:)) fark ettim ki kadınlarda şöyle bir hafiflik var, bayramda yenilen şeyler kilo yapmıyor gibi geliyor kadınlara. yani demem o ki, kadınlar bayramda yedikleri yemekleri kalori düşünmeden yeme yeteneğine sahip :) ama öncesinde iki gram eder üç gram o da eder 4 kalori o da eder bilmem kaç kilolkalori hesabı yapan halalar, teyzeleri anneler, arkadaşlar bayramda hepsine çizik atıyor :) bu sebeple herkese afiyet bal şeker olsun :)
yedikleriniz kilo olmasın, üre olsun :)
Gönderen cafefora zaman: 12:38 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
30 Ekim 2009 Cuma
Başka semtin çocukları mıyız?
Neresidir bu başka semt? Ötekiler kimlerdir?
İstanbul'un köşesinde kalmış, kendi içinde ayrı bir dünyaya sahip, insanları Türkiye coğrafyasının her bir bölgesinden gelen renk cümbüşü semt...
Bir dönemin ana haber bültenlerinin son dakika haberlerinden sıkça adı duyulan semt...
İstanbul dışında yaşayanların dahi adını duyduğu Taksim kadar meşhur bir semt..
Yeşil otobüslerin giremediği, ama hemen dibindeki TOKİ'lerin milyarlara satıldığı bir semt.. Komşuları elit(!) insanlar olan semt..
herşeyden azar azar :)
Evett evettt evettttt tamir edebildimm :)
Bilgisayarımı tamir edebildimmmm, büyük bir başarı bu benim için :) Ben ki korkardım açmaktan kasayı, hallettim ve de bilgisayar hala kulanılabilir durumda :)
Yazacak çok şey var ama bakalım neresinden başlamalıyım :)
Öncelikle filmlerden başlayasım var, bu kısa sürede bir dünya film izledim..
- The Pianist ( Yeniden izledim,bir çok detayı unutmuşum:) )
- Başka Semtin Çocukları
- How I Met Your Mother ( Dizi)
- Vanilla Sky
- P.S: I Love You
- Hızlı ve Öfkeli ( serinin sonu)
- Türk filmleri, Hababam Sınıfı, Çiçek Abbas, Gülen Gözler :)
Hepsini de severek izledim.. İzlenesi filmler arasında ilk sıradaki; How I Met Your Mother :) Ted seviyorum senii:)
Gönderen cafefora zaman: 05:11 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler, izlediklerim
20 Eylül 2009 Pazar
iyi bayramlarrrrrrrrrr :);)
kısacık bir aradan sonra kısa bir merhaba:)
bilgisayarımın bozulmasından dolayı bloğa yazı yazamıyorum:(
iyi bayramlar demek için geldim :)
herkese iyi bayramlar; mutlu,sağlıklı,huzurlu ve de barış dolu nice bayramlar geçirmek dileğiyle..:)
tarifler birikti, yazmak istediklerim birikti, filmler birikti en kısa zamanda hepsini yazmak ümidiyle:)
Gönderen cafefora zaman: 08:52 3 yorum
Etiketler: içimden gelenler
17 Eylül 2009 Perşembe
sevgili gençlik
Öyle parçalandım ki ömrümde
Sevgiyle öfke arasında,
Sevgimi öfke vurdu
Öfkemi sevgi kaçırdı
İçim parçalandı arada
Bi de bi gün baktım gökyüzüne bir bayram gecesi
Bi kestane fişeği açmıştı yedi rengimden
Yağıyorum çocukların üstüne
...Can Yücel...
Gönderen cafefora zaman: 07:32 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
Agresifliğim, huysuzluğum...
Nedendir bilmiyorum ama bu aralar oldukça fazla agresifim.. Kendime hakim olamıyorum....
Durduramıyorum kendimi.. İnanılmaz bir sinir, inanılmaz bir huysuzluk..
İki gündür tarif eklemiyorum.. Bugün havuçlu tel şehriye çorbasını ekliyorum.. Kafamdan uydurduğum bir çorba.. Bilmem belki vardır benden başka da yapanlar ama ben ölesine bir anda attım kafamdan (=
Havuçlu Tel Şehriye Çorbası:
Malzemeler:
- 3 yemek kaşığı sıvı yağ
- 2 adet domates
- 2 adet havuç
- 1 adet tavuk suyu tablet
- 1 kaşık biber salçası
- 1 kaşık domates salçası
- Tuz
- 1çay bardağı tel şehriye
- Domatesler rendelenip yağ ile kavrulur, domatesler kavrulunca rendelenmiş havuçlar eklenir.
- Salçalar eklenip kavurulur, tablet atılır.
- Yeteri kadar su eklenip, tuzu ayarlanır.
- Kaynadıktan sonra tel şehriyeler eklenip, tel şehriyeler yumuşayana kadar kaynatılır.
16 Eylül 2009 Çarşamba
Soysuzlar Çetesi
Gönderen cafefora zaman: 12:50 1 yorum
Etiketler: izlediklerim
14 Eylül 2009 Pazartesi
Elmalı Göbek Salata
Aslında uzun zamandır aklımdaydı elmalı salata yapmak.. Napsam nasıl yapsam da şu elmayı salataya koysam derken göbkle yakışacağını düşündüm..Güzel oldu mu derseniz evet ben beğendim..=)
Malzemeler:
- Yarım göbek
- 1 adet elma
- 1 dal yeşil soğan
- Bir avuç kadar doğranmış kırmızı lahana
- 2 adet sivri biber
- Zytinyağı, tuz, nar ekşisi, limon
Malzmlerin hepsini karıştırıp üzerine, zeytinyağı, tuz, limon ve nar ekşisi ekleyip servis ediyoruz .
Gönderen cafefora zaman: 11:49 3 yorum
Etiketler: mezelerim ve salatalarım
Günün menüsü...
Bugün çokk yemek yaptımm ççookkk... hepsini yazmaya çalışıyorum, umarım bu ekran klavyesiyle yazabilirim :)
Öncelikle menüyü yazıyorum :
- Un çorbası
- Patatesli bulgur pilavı
- Havuçlu patatesli yufka börek
- Güveçte patlıcan yemeği
- Elmalı göbek salata
- Yetiştirebilirsem mercimek köftesi
Un Çorbası:
Malzemeler:
- 1 su bardağı un
- 5 yemek kaşığı sıvı yağ
- 1 et veya tavuk suyu tablet
- 1 su bardağı tel şehriye
- Tuz, nane
- Un ve yağı kokusu çıkıp, unun rengi değişene kadar kavuruyoruz. Un kavrulunca suyu ekliyoruz, tableti atıp, tuzunu ayarladıktan sonra kaynayana kadar karıştırıyoruz.
- Kaynadıktan sonra tel şehriyeyi ekleyip, şehriye pişene kadar kaynatıyoruz..
- Ocaktan indirdikten sonra nane ekliyoruz.
Patatesli Bulgur Pilavı:
Malzemeler:
- Yarım su bardağı sıvı yağ
- 1 adet orta boy soğan
- 1 adet orta boy patates
- 1 adet et suyu tablet
- 1,5 su bardağı pilavlık bulgur
- Tuz, 3 su bardağı su
- Küçük küçük doğranan soğan ve yağ kavurulur, soğanlar pembeleşince küp küp doğranmış patatesler eklenir.
- Et suyu tablet eklenerek eritilir ve karıştırlır.
- Ayıklanmış ve yıkanmış bulgur eklenerek kavurulur.
- 3 su bardağı su eklenip, tuzu ayarlanır.
- Kaynadıktan sonra kısık ateşe alınır, ve suyunu çekene kadar pişirilir.
Elmalı Toppare Tatlısı (:
Bu tarif çok eski bir Sofra dergisinden.. Hafif ama biraz uğraştıran bir tatlı..=)
Malzemeler:
- 4 adet orta boy elma
- Yarım su bardağı tozşeker
- 1 tatlı kaşığı tarçın
- 1 çay bardağı fındık veya ceviz içi
- 1 paket margarin
- 2 adet yumurta
- 1 çay bardağı tozşeker
- Yarım su bardağı yoğurt
- 1 paket kabartma tozu
- Aldığı kadar un
- 2 su bardağı un
- Bir buçuk su bardağı tozşeker
- 1/4 limonun dilimi
- Hindistan cevizi
- Elmaların kabukları soyulup, rendelenir. Yarım su bardağı şeker ve tarçınla suyunu çekene dek pişirilir, ocaktan indirilirken içine fındık veya ceviz içi eklenir, soğumaya bırakılır.
- Bir kapta eritilip soğutulmuş margarinin içine yumurtalar kırılır. 1 çay bardağı tozşeker, yoğurt ve kabartma tozu eklenip yoğurulur. Poğaça hamuru kıvamı elde edilene kadar un eklenip bir yandan da yoğurulur.
- Hamurdan yumruk iriliğinde parçalar kopartılıp açılır, bardak yardımıyla parçalar elde edilir. Elmalı içten içine birer kaşık koyularak kapatılır, yağlanmış tepsiye kapatma kısmı alta gelecek şekilde yerleştirilir.Ben açmadım hamuru, poğaça yapar gibi ceviz iriliğinde parçalar kopartıp içlerini doldurdum.
- Doldurma işlemi bittikten sonra altı üstü kızarana dek pişirilir. Bir yandan da şerbet için bütün malzemeler kaynatılır, kaynadıktan 2 dk sonra ocaktan indirilip, soğumaya bırakılır.
- Fırından çıkan hamurlar biraz ılıdıktan sonra soğumuş olan şerbete batırılıp, ters yüz ederk 5 dk bekletilir. (Ben 5 dk bir tarafını 5 dk diğer tarafını beklettim, seçim sizin.)
- Şerbetten çıkarılan elmalı toplar hindistan cevizine bulanarak servis edilir.
Gönderen cafefora zaman: 02:28 0 yorum
Etiketler: hamur işlerim
13 Eylül 2009 Pazar
Unutulmazlar....
Eskilerden kalma unutulmaz bir film.. Er Ryan'ı Kurtarmak.. 1998den kalma bir Steven Spielberg filmi..
Tom Hanks'in yeşil gözlerine doyamadığım film..(:
Savaşın ortası cehennem gibi bir yer; her yan ölüm, her yan barut, silah, tank.. Heyecanın hiç tükenmediği, kalite kokan, sanki siz savaşıyormuşunuz gibi hissettiren güzel bir film.. Uzun lafın kısası izlenesidir.. Eğer hala izlemediyseniz alın izleyin, alın alın çekinmeyin, pişman olmayacaksınız (;
Aslında Kaldırım Serçesi'ni izleyecektim ama dvd.de sorun çıkınca bari dedim azıcık Edith Piaf duyayım deyip bu filmi tekrar izledim.. Filmin öyle bir anında o kadar naif, o kadar güzel bir ses çalınıyor kulaklarınıza.. O ses Kaldırım Serçesi'ne ait...
(Bu arada Kaldırım Serçesi Edith Piaf'in hayatını anlatan bir film..)
Gönderen cafefora zaman: 10:53 0 yorum
Etiketler: izlediklerim
Kısaa,kısaaa,kısaa...
- Bir tebrik; "Soul Kıtchen" Venedik'ten ödülle döndü. Güzel insan Fatih Akın, tebrik ederim seni, filmini ve kadronu..
- Bir teşekkür; Halk Tv teşekkürler sana, her akşam eski, güzel, temalı film yayınladığın için.
- Bir isyan; klavyeme.Bozulacak zaman mı yoktu? Ekran klavyesiyle yazmak tam bir işkence..:(
- Bir isyan daha; dün neden hiçbir kanalda belgesel yoktu? Derbi darbeyi unutturdu!!
- Varsa da ben görmediysem, affola.
- Bir başarı; İranlı Şirin Neşat tebrikleeerrrr.. "Erkeksiz Kadınlar" adlı film ödül aldı Venedik'te.. En kısa zamanda izlemek isterim filmini...
- Bir alkış kendime; ekran klavyesiyle bu kadarcık da olsa yazı yazabildiğim için. :)
- Bir dilek; yarın ilkokul mini mini birler okula başlıyor, anne babalara bu yıl boyunca sabır diliyorum, iki kardeşim var, biliyorum yani zor iş zor.. kolay gelsin diyorum ben şimdiden(=
- Bi resim, geçen sene yaz yağmurundan sonra. Makinam çok iyi olmasa da güzel çekmişim yani, sankii:))
Gönderen cafefora zaman: 04:45 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
12 Eylül 2009 Cumartesi
Dolmaların en az sevileni; kabak dolması
Kabak sevmeyenler için kabak dolması yenilebilecek bir yemek...
Malzemeler:
- 1 kilo kabak
- Yarım su bardağı dolmalık pirinç
- 1 adet kuru soğan
- 2 diş sarmısak
- 300 gr kıyma
- 1 yemek kaşığı biber salçası
- Tuz, karabiber, pulbiber, kimyon, nane ve kekik
- 1 yemek kaşığı sıvı yağ
- Kapak için havuç
- Arzu edersiniz sarmısaklı yoğurt
- Kabaklar temizlenir, ikiye bölünüp içleri tatlı kaşığı yardımıyla oyulur, içlerine tuz ekelenir.
- Kıyma, ince ince doğranmış soğan, rendelenmiş sarmısak, baharatlar ve yağ karıştırılır.
- Kabakların içi tatlı kaşığı yardımıyla doldurulur, tencereye dizilir. Kapak olarak halka halka doğranmış havuç kullanılır.
- Tencereye dizilen dolmaların üzerine tuzlu su gezdilirip, içleri pişne dek kısık ateşte pişirilir.
- Üzerine sarmısaklı yoğurt dökülerek servis edilir.
Dipnot; şablonumla alakalı bir sorundan dolayı yorum yapılamıyor bloguma, en kısa zamanda çözülecektir bu sorun.. Afiyet olsun (=
Gönderen cafefora zaman: 07:12 0 yorum
Etiketler: sebze yemekleri
1980e dair....
12 eylül bugün...
1980 geride kalalı tam 29 yıl olmuş. 29 sancılı, acı içinde yıl... toprağa düşen gencecik bedenleri unutmadık... erdal eren hala 17 yaşında!!
duvarlarda hala işkenceden inleyen sesler..
silinmedi duvarlardan yazılar. .
ayağı kayıp da düşüp ölenler, şüpheli ölümler, kaçarken vurulup öldü denilenler ölmedi daha...
yasaklanan filmleri izledik, yasaklanan grupların konserlerine de gittik...
bizler bitmedik... tükenmedik... yitirdiklerimiz ölmedi...
Gönderen cafefora zaman: 03:22 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
11 Eylül 2009 Cuma
pırasa sevmeyenlere farklı bir tat...
pırasa herkes tarafından sevilen bir sebze değildir.. ben hiç sevmem pırasayı ama bir de börekte deneyeyim dedim. hem canım fena halde sıkılmıştı sel haberlerinden..
yapımı basit, tadı pırasa sevenler için güzel..
malzemeler:
- 5-6 adet yufka
- 2 yumurta
- 3 yemek kaşığı yoğurt
- yarım çay bardağı sıvı yağ
- iki kaşık sıvı yağ pırasalar için
- tuz, karabiber, pulbiber
- susam
- 1 kilo pırasa
- 1 tatlı kaşığı biber salçası
- pırasalar halka halka doğranır, 2 kaşık sıvı yağ ile kavurulur. biber salçası eklenip, baharatlar eklenir.
- yufkalar üçgen üçgen kesilir.
- yoğurt, yağ, yumurtalar karıştırılır.
- her bir üçgen yufkanın içine yoğurtlu sosdan eklenip, birer kaşık pırasa koyulur, sarılır.
- yağlanmış tepiye dizilen yufkaların üzerine yoğurtlu sosdan sürülüp,susam serpilir, üzeri kızarana dek pişirilir.
Gönderen cafefora zaman: 02:25 0 yorum
Etiketler: hamur işlerim
kültür başkenti; istanbul ?
kültür başkenti; istanbul...
selin, yağmanın, talanın başkenti istanbul...
dere yataklarına yapılan evler, düzensiz yerleşme, çarpık kentleşme, yanlış yerlere dikilen binalar, garajlar... verilen ruhsatlar... servis aracı olmayan arabalarda taşınan emekçiler...
ve sonuç; 31 ölü.. şimdilik 31 ölü... yıkıntılar kalktıktan sonra çıkacak ölü sayısından korkuluyor...
siyasiler birbirini suçluyor.. kimileri vatandaşı suçluyor.. vatandaş ne yapabilirdi ki?
nitekim; istanbul 2010 kültür başkenti ama neyin kimin kültür başkenti?
halkın yüzde onu kadarı anca kültürel faaliyetlere ulaşabilirken, kimin kültür başkenti?
Gönderen cafefora zaman: 02:14 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
9 Eylül 2009 Çarşamba
İstanbul + Yağmur = Can +Mal Kaybı
Sonbahar gelsin, yağmurlar yağsın diye dilerken ben; dileklerim fazlasıyla kabul oldu.. Hatta bildiğiniz gibi yağan yağmur, İstanbulu yaşanmaz hale getirdi. Alt yapı bozukluğu, önlemsizlik, bilinçsizlik...İstanbulda can ve mal kayıpları gitgide artıyor. An itibariyle ölü sayısı 30.
Halk diyor ki önlem alınsın, önlem alınsın da ne alınsın? Alt yapı bozuk, yerleşim düzeni desen yok, Alibeyköy yıllardır su altında, var mı bir değişiklik ? Yok.
Ne zaman yağmur yağsa aynı sorunlar, aynı trafik derdi.. Millet cannı kurtarmaya çalışırken bir yandan da yağmacılar bulunmakta. Bunun adı yağma, sadaka ya da "ihtiyacı var alsınlar" değil, bunun adı hırsızlık.. Bunun adı, vicdansızlık...
İstanbul yaşanmaz bir yer oldu artık.
Yağmurda çıkıp dolaşmak artık İstanbulda bir hayal... İstanbulda insanca yaşamak bile hayal artık...
Gönderen cafefora zaman: 06:07 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
8 Eylül 2009 Salı
Güveçte Patlıcan ve Arpa Şehriye Çorbası (:
Seyahate gittiğimizde yol kenarlarında güveç satan amcalar teyzeler görürüz... Peki bilir miyiz ki o güveçle yapılan yemek gerçekten çok güzel olur? Özellikle fırında yapılan yemekler için güveç vazgeçilmezdir.. Bizim güveç fırına sığmayacak kadar büyük olduğu için ocakta pişirdim yemeği..
Malzemeler:
- 6-7 adet patlıcan
- 2 diş sarmısak
- 1 büyük boy kuru soğan
- 3-4 adet sivri biber
- 4 adet rendelenmiş domates
- Yarım çay bardağı sıvıyağ
- Tuz, kırmızıbiber
- Öncelikle patlıcanları alacalı soyup, yemeklik doğruyoruz, daha sonra tuzlu suda acısı çıkana kadar bekletiyoruz. Ben tuzlu suyun içine bir tane de limon sıkıyorum.
- Daha sonra güvece; sotelik doğranmış soğanları, ince ince doğranmış sarmısakları, küçük küçük doğranmış biberleri ekliyoruz.
- Patlıcanları beklettiğimiz sudan çıkarıp, yıkayıp güvece koyuyoruz, üzerine de rendelenmiş domatesleri ve yağı ekleyip, tuzunu ayarlıyoruz. Yemek hazır bile(: Ama pişmesi yaklaşık olarak 1-2 saat alabilir benden söylemesi. Afiyet olsun...
Arpa Şehriye Çorbası
Malzemeler:
- 6 adet orta boy domates
- 1 adet tavuk suyu tablet, varsa tavuk suyu
- 3 kaşık sıvıyağ
- 1 su bardağı kadar arpa şehriye
- Birer yemek kaşığı domates ve biber salçası
- Nane, kekik, tuz
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpDm0n_bL0e_QfJL39e_l09xnvGfDWnZzEqYugzOaZfr8BLUzyfw3pOCmBBPqlZNLsCxKY62dNqkqBd-KcMV9hNr1i6kY8mv5J56KXuyYq4b5runfnlB4uwUGlAcwCVd0X80Yu9YhURtb-/s400/101_5077.jpg)
- Domatesleri rendeliyoruz. Bir tencerede sıvıyağ ile birlikte kavuruyoruz. Biber ve domates salçalarını ekliyoruz.
- Salçalar kavrulunca tavuk suyu tableti ekleyip, çorbanın suyunu ekliyoruz. Tuzunu ayarlıyoruz.
- Su kaynayınca şehriyeleri ekleyip pişene kadar kısık ateşte bekletiyoruz. Ocaktan indirmeden önce nane ve kekik ekleyip sıcak olarak limonla servis ediyoruz.
Gönderen cafefora zaman: 07:07 0 yorum
Etiketler: çorbalar, sebze yemekleri
6 Eylül 2009 Pazar
"inciiiiiiiiiii neden uçmuyor??"
"İnciiiiiiii..."
Kadınlar koğuşunda küçük bir çocuk, hapisanenin en küçüğü, tek erkeği... Dönem 80-90 geçişi. Filmin oluşması 1989 tarihidir ama vizyona girme tarihi 1990. Eminim ki her izleyeni en az bir kere ağlatan, beni hala ağlatan, "miki işedi" repiliğiyle bizleri güldüren, eskimeyecek, unutulmayacak bir filmdir.
Sinemalarda bence dönem dönem eski filmler de gösterilmelidir... Geçmişteki güzel şeyler izlendi bitti denmemelidir...
Nereden çıktı şimdi bu film, dimi? Kızkardeşlerim o dönemlere yetişemediler, bilmiyorlar bu filmleri... Bilsin istiyorum, sinema tarihimizin unutulmaz filmlerini bizler izledik bitti diye birşey yok. Gelecek kuşaklara aktarmak gerekiyor geçmişte kalan güzel şeyleri... En küçük kardeşim 9 yaşında, o da izleyecek bugün bu filmi.. Belki benim anladığım şeyleri algılayamaz, ama en azından böyle bir film vardı, bunu anlatıyordu der. Anladığı kadar da ona yetecektir diye düşünmekteyim...
Filmin künyesine bakacak olursak bilenler bilirler ama bilmeyenler için Agah Özgüç'ün 100 Filmde Türk Sineması kitabından bu filmle ilgili yazıyı aktarıyorum:
"Beş yaşındaki bir çocuğun gözüyle kadınlar hapishanesinin ve sevginin öyküsüdür anlatılan. Küçük Barış'ın (Ozan Bilen) bu dört duvar arasında ne suçu vardır ki? Oysa esrardan tutuklanan annesi değil midir? Barış henüz algılayamadığı bir garip dünyanın içinde, her yanı soğuk ve sağır duvarlarla çevrili bir hapishane avlusunda gökyüzünü ve özgürlük uçurtmalarını gözlemektedir. İnci Abla’sı (Nur Sürer), Özgürlüğüne kavuştuktan sonra bir gün uçurtma olup geri döneceğine söz vermemiş midir?"
Gönderen cafefora zaman: 03:52 0 yorum
Etiketler: izlediklerim
5 Eylül 2009 Cumartesi
Öfleye pöfleye; yaprak sarması..
Fark ettim ki hep kendimden bahseder olmuşum, yemek tariflerini unutmuşum..
Gelelim diğer tarife; yaprak dolması sarmıştık geçen, annem ben ve kardeşim. Ben her ne kadar üşenip öf pöf desem de annemin zoruyla sardık bir tencere. Bakalım sizler de beğenecek misiniz...
Malzemeler:
- 1 kilo yeşil yaprak
- 3 bardak dolmalık pirinç
- 1 çay bardağı sıvıyağ
- 8-9 adet orta boy soğan
- 3-4 diş sarmısak
- 1 adet et suyu tablet
- 3 yemek kaşığı domates salçası
- 2 yemek kaşığı biber salçası
- Tuz, karabiber, pulbiber, tarçın, kekik, nane, kimyon
- Yarım demet maydanoz, bir avuç kadar kıyılımş dereotu
- Öncelikle yapraklar yeşil taze yapraksa onları kaynar suda renkleri sararana kadar haşlıyoruz. Eğer yeşil yaprak değilse tuzu gidene kadar yıkıyoruz.
- Soğanları, sarmısakları, yağı kavuruyoruz. Kavrulunda salçaları ekliyoruz.Et suyu tableti de atıyoruz.
- Salçalar kavrulunca ayıklanıp yıkanmış pirinçleri ekliyoruz, pirinçler yapışana kadar kavuruyoruz.
- Baharatları ekliyoruz.
- Maydanoz ve dereotunu ekleyip, kapatıyoruz ocağı.
- Dolma içi demlenince yaprakları sarmaya başlıyoruz.
- Tencerenin üzerine dolma içi tenceresinde kalan yağı ve limon dilimlerini ekliyoruz. Su ekleyip üzerine tabak kapatıyoruz.
- Dolmaların içi yumuşayana kadar pişiriyoruz.
sinirli...sinirli...sinirli..
Ne garip insanoğlu.. İstediği dilediği şeyler olmayınca nasıl da sinirleniyor, hırslanıyor... Biliyor aslında her istediğinin gerçekleşmeyeceğini, olmayacağını ama işte dayanamıyor gerçeklere.
Umut ettiğinden midir nedir, bildiği halde olmayacak şeyleri; olmadığında yıpratıyor kendini..E kardeşim, güzel kardeşim gamze evet ben:D Biliyorsun bu İstanbulun İETT diye bir kurumu var. Bu kurum da her yere öyle her saate istediğin gibi gitme özgürlüğü vermiyor ki sana, daha nedir beklentin?
Ayrıca oturduğun yer dağ başı; Gazi Mahallesi.. Evet Gazi Mahallesi, görüyorsunuz ya ölmüyoruz, her gün olay olmuyor, bizi yemiyorlar, nitekim sorunumuz içimizde değil dış bağlantılarda. Dışarı çıkamıyoruz Gaziden. Neden? Ulaşım probleminden... Haa "kardeşim siz otobüsleri yakıyorsunuz" falan filan diyenleri duyar gibiyim, sorun otobüs sayısı değil şu anda, hmm o da bir problem ama şu anda değil, sorun sefer saati...
Gece 11den sonra dışarı çıkma imkanımızı elimizden alarak, bizleri eve tıkmak mıdır amacınız? Hani 11den sonra ne var dışarda, oturunuz evinizde demek midir amaç? 11den sonra ne var dışarda bakalım bi; konser, tiyatro, sinema, arkadaşlarla ya da sevgiliyle atılan turlar, iftar sonrası nargile keyfi, can sıkıntısını atmak için gidilecek boğaz manzarası... Örnekler çoğaltılabilir tabii .:).
11den sona milleti evine hapsetmenin mantığı nedir? Gece gezmek bu ülkede neden hoş karşılanmaz? Hele de kadınsan yandın zaten, onlar 10da girsin içeri, dimi? Kadının ne işi var dışarda akşam akşam? Neden acaba çıkamıyoruz dışarı? Erkeklerden korktuğumuz için olsa gerek.. Hayır korkmak değil bu, sizi iyi tanımak.
Sinirliyim, istediğimi elde edemedim, konsere gidemedim, bir yıldır beklediğim Grup Yorum konserine gidemedim....
Gönderen cafefora zaman: 08:44 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
4 Eylül 2009 Cuma
Hava cıva parası; havale parası!!!!
Bugün çok güzel bir işe imza attım, reklamlardaki çok bilen ekonomist amcaların teyzelerin söylediklerine uyarak aldık verdik ekonomiye can verdik. Hadi bakalım benim bankaya verdiğim parayla, ki boş yere verilen bir paradır bu, banka çalışanlarına maaş versin, o maaşı alan adam gitsin manavdan iki kilo meyve alsın bla bla bla....!! Eee peki bankanın sahibi de gitsin bi yat falan alsın, dimi?
Çorluya gidip kendim ev sahibime parayı elimle verip farketmez aslında ordaki bankaya yatırabilirim para almıyorlar, geri dönsem havale parasından daha azdı yani. Veznedeki arkadaşla da atıştık zaten, aslında benim sorunum senle değildi arkadaşım, sorun sistemle. Ama işte sen de üstüne tuz biber oldun.
Ayrıcaaaa kim demiştir ki karşındaki seni duymayacak şekilde konuştuğunda kibar oluyor insan diye? Hayır efendim ben seni duymadığım sürece ne dediğini anlamadığım sürece nerede kibarlık? Belki küfür ettin? O kadar da sessiz pıs pıs konuşulmaz ki?! Birileri bu anlayışı değiştirsin...
Gelelim sana Şehr-i İstanbul... Senin alt taraftda içiçe geçmiş, biribirne yaslanmış, renk renk, her biri birbirinden farklı tarzdaki evlerinin üstünden yükselen tek tip, tek renk, gökdelenimsi evlerinden haz etmiyorum.
Evet düzenli, temiz, bakımlı ama işte naparsın; yüzyıllardır yerleşmiş insanları nasıl yerlerinden edersin? Balkonundan halı silkeleme alışganlığını bir kadına nasıl bıraktırabilirsin? Çocuklar bahçeden, sokaktan anasına nasıl seslenecek? 17. kata ses çıkmaz kanımca,hı? Bahçesinde mangal yapıp, rakı içme keyfinden nasıl mahrum edersin emekli amcaları? Hmm var tabii bahçeli evlerin de, ama en az bir site değerinde. İnsanlarımın yemeye parası yokken 150 milyarlık tek tip evlerinde kimleri oturtacaksın?
Sahi sence de o evler eder mi o kadar? Bildiğin taş duvar nihayetinde...
Gönderen cafefora zaman: 04:23 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
2 Eylül 2009 Çarşamba
İçinde yok yok hasta çayı
Akşama doğru hem kızkardeşim hem de ben tekrar fenalaşınca annem bir ıhlamur yaptı ki bize içinde yok yok...
Küçükkken kızamık, su çiçeği, kabakulak olduğum günler geldi aklıma. Ihlamurun resmini çektim ama bilgisayara yükleyecek gücüm yok bu akşam, yarın sabah yüklerim artık bloga...
Malzemeler:
- Bir çay kaşığı kuru nane
- 1 limonun yarısı
- Bir avuç kadar ıhlamur
- Bir tutam kurutulmuş kiraz sapı
- Birkaç dal maydanoz
- Bir şeftalinin kabuğu
Gönderen cafefora zaman: 13:25 0 yorum
Etiketler: bitki çaylarım
Yazdan kalma soğukluk, buzzzz gibi cacık :)
Cacığı bilmeyen yoktur kanımca; mezelerin kralı, rakının can yoldaşı, salataların alternatifi, patlıcan yemeklerinin kankası.. Dediğim gibi bilmeyen yoktur ama bir de benden duyun istedim tarifi :)
Malzemeler:
- 6-7 adet salatalık
- 5-6 diş sarmısak
- Aldığı kadar yoğurt
- Nane, kekik, tuz, pulbiber
- Zeytinyağı
- Boooll miktarda buzzzzzz
Dipnot; ben zeytinyağı eklemeyi unutmuşum üzerine, sizler unutmayın:):)
Naneli Bulgur Pilavı
Naneli bulgur pilavı annemin tarifi, nerden bulmuş bilmiyorum ama tadı gerçekten güzel...
Malzemeler:
- 2,5 su bardağı bulgur
- 1 adet et suyu tablet
- 2 adet küçük boy soğan
- Yarım çay bardağı sıvıyağ, isteyen katıyağ ile yapabilir.
- 1 demet nane
- Tuz
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRXYsmMz_E7yRKKWNlwQtuzhmgCqeSZG-XKzqannpqQNnEe9WkTm0MlVctoyVWlATKD0xq_kaWIpmO_ju7seWfYRVLxZuxrBfKeDWbCl8ueU8mn_8Y4sM-bhW8k9gQqrdIpUjtFezIIxVM/s400/pilavvvv.jpg)
1 günlük aradan sonra merhaba (:
Ne kadar hevesliydim dün sonbaharın ilk günü diye... Yağmur da yağıyorken yağmur sesiylerü uyumak, sonra yağmuru izlemek hevesindeydim.. Nitekim olmadı, tüm gece uyuyamadığım gibi sabah da kendimde değildim.. Bir üşüyüp bir sıcakladığım için ne yağmuru izleyebildim, ne de sonbahara tatlı bir giriş yapabildim(: çookk hastaydım dün çoookk.. :D Bugün biraz daha iyiyim.. Kendimdeyim hiç değilse..
İki gün önceden birikmiş tarifler var, yazamadığım tarifleri bugün yazıyorum... Hadi bakalım başlayalım...
İlk tarif sebze yemeği, bamya bizim evde senede bir veya iki kere pişer, çünkü kardeşlerim pek sevmezler. Ben küçük bir araştırma yaptım bamya hakkında ve bakın küçücük,beğenmediğiniz o sebzenin faydaları nelermiş;
-Kabızlığı giderir
-Mide ve bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar.
-Sindirime faydalıdır
-Kanı temizliyor.
-İdrar söktürücüdür.
-Halsizliğede çok iyi gelir.
Benden söylemesi (;
Bamya Yemeği :
Malzemeler:
- 1 kilo bamya
- 2-3 adet orta boy soğan
- 2 yemek kaşığı sıvıyağ
- Yarım kilo kıyma, daha az da olabilir.
- 1 tatlı kaşığı biber salçası veya domates salçası
- 3 adet rendelenmiş domates
- 2 adet limon
- Tuz
Kıymayı tencereye alıyoruz ve de yağsız bi şekilde suyunu salana dek kavuruyoruz, daha sonra yağını ve soğanını ekliyoruz. Soğanlar pembeleşince rendelediğimiz domatesleri ve salçayı ekleyip kavurmaya devam ediyoruz, domatesler tencereye yapışmaya başlayınca, bamyaları ekliyoruz. Ayrı bir kapta bir limonun suyunu sıkıyoruz ve üzerine su ekliyoruz. Bamyalar sararınca limonlu suyu bamyaların üzerini geçecek kadar ekliyoruz. Fazla karıştırmadan pişmeye bırakıyoruz.
Gönderen cafefora zaman: 04:37 0 yorum
Etiketler: sebze yemekleri
31 Ağustos 2009 Pazartesi
1 Eylül Dünya Barış Günü
Dünya Barış Günü...
Yarın;
Silah sesleri duracak mı ?
Atılan bombalar patlamayacak mı ?
Ölen çocuklar yaşayacak mı ?
Anası babası ölen çocuk anasına babasına kavuşacak mı ?
Farklı dllerdeki, farklı tenlerdeki feryatlar acılar bitecek mi ?
Ağıtlar yakılmayacak mı ?
Toprak ölüm, savaş kokmayacak mı ?
Değişen hiçbir şey olmayacak yarın sabah... Birkaç basın açıklaması, birkaç yazı, birkaç barış temennisi.. İşte bu kadar.
Değişen hiçbirşey olmadığı gibi barış adına atılan hiçbir adım da olmayacak.. Dünyadaki savaş gölgesi altında Dünya Barış Gününüz kutlu olsun...
Barışın olduğu bir dünyada yaşamak dileğiyle...
aydınlıklardır önümüzde gider.
sizi de bir ana doğurmadı mı?
analara kıymayın efendiler.
bulutlar adam öldürmesin.
Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
çocuklara kıymayın efendiler.
bulutlar adam öldürmesin.
Gelinler aynada saçını tarar,
aynanın içinde birini arar.
elbet böyle sizi de aradılar.
gelinlere kıymayın efendiler.
bulutlar adam öldürmesin.
tatlı anıları gelmeli yalnız.
yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,
efendiler, siz de ihtiyarsınız.
bulutlar adam öldürmesin.
Gönderen cafefora zaman: 13:07 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
Tatlı bir sürpriz; cevizli kremalı kek...
Bizim evde pişen kekin en büyük payı en küçük kardeşimindir. Normalde fazla yemek yemez ama küçüklüğünden beri keke bayılır.. Diğer tatlıları da sever ama kekin yeri ayrıdır onda :D Gece misafirleri yolladıktan sonra kek yapabilirim dedim, sabah kalkmış erkenden dolaba bakmışş.. "Annee ablam kek yaptı mı" diye :)))
Ben de dayanamadım, kahvaltı sonrası keki yaptım. Pastamsı bir görünüşü var ama aaslında o bir kek :))) Gelelim tarife, tarif Sofra dergisinden. Ama üstündeki şekerleri akıl etmek bana ait :D
Malzemeler:
Kek İçin;
- 2 adet yumurta
- 2/3 su bardağı tozşeker
- Yarım su bardağı süt
- 50 gram eritilmiş margarin
- Yarım paket kabartma tozu
- 1 tatlı kaşığı türk kahvesi
- 1 tatlı kaşığı kakao
- 2 su bardağı un
- 2 tatlı kaşığı tozşeker
- 2 tatlı kaşığı buğday nişastası
- 1 tatlı kaşığı pirinç unu
- 2 su bardağı süt
- 1 çay kaşığı vanilya
- Yarım çay bardağı tozşeker
- Yarım çay bardağı su
- 1 su bardağı ceviz içi
Öncelikle kek için; yumurta ve tozşekeri çırpıyoruz, yarım su bardağı süt ve margarini ekleyip çırpmaya devam ediyoruz. Kabartma tozu, kahve, kakao ve unu ekleyip kıvama gelene kadar çırpıyoruz ve yağlanmış kalıba döküp, fırında pişiriyoruz.
Kek pişerken; krema için tozşeker, buğday nişastası, pirinç unu, süt ve vanilyayı karıştırıp, muhallebi kıvamına gelene kadar pişiriyoruz. Kıvamı koyulaşınca ocaktan alıp soğumaya bırakıyoruz.
Kek soğuduktan krema ılıdıktan sonra, kremayı kekin üzerine döküp, cevizleri yerleştiriyoruz. Küçük bir tavada şekeri ısıtıyoruz, şeker kıvam aldıktan sonra suyu ekliyoruz ve de karıştırmaya devam ediyoruz, karamelize kıvama gelince yağlı kağıda döküyoruz. Soğumasını bekliyoruz, soğuduktan sonra şekerleri kırıyoruz ve de resimde görüldüğü gibi keke saplıyoruz. Ancak şöyle bir sorun varki; zamanla dolapta da sakladığımız halde şekerler eriyip keskinliğini ve de güzelliğini yitirdi :))) Yine de görüntüsü için uğraşılır diyorsanız siz bilirsiniz, ben üşenmedim uğraştım :) İsteyen karameli yağlı kağıtta şekil vermeden de cevizlerin üzerine dökebilir. Afiyet olsuuuuuun. :)
Gönderen cafefora zaman: 09:26 0 yorum
Etiketler: kekler ve pastalar
Fırında Kabak; Yağsız Mücver (:
"Ben kabak yememmmmm!" diyen bir çocuğunuz ya da kardeşiniz varsa eğer; fırında kabak, kabağı sevdirecek çok güzel bir yemek.. Çıtır çıtır, bol sebzeli ve de kabaklı (; Kabak yemem diyenlere eğer içinde kabak olduğunu söylemezseniz eminim ki severek yiyeceklerdir.
Malzemeler:
- 2 adet kabak
- 1 adet havuç
- 1 adet büyük boy patates
- 2-3 dal taze soğan
- Yarım demet maydanoz
- Bir avuç kadar kıyılmış dereotu ve taze nane
- Yarım çay bardağı sıvıyağ
- 1,5 su bardağı un
- Yarım paket kabartma tozu
- 1 adet yumurta
- 1-2 tatlı kaşığı çiğ krema; olmasa da olur, ben denemek için koydum.
- Tuz, karabiber, pulbiber
Kabakları, havucu, patatesi rendeliyoruz kıyılımış maydanoz, dereotu,soğan ve nane ile karıştırıyoruz. Yumurtayı, yağı, kabartma tozunu, baharatları, tuzu, kremayı ekleyip karıştırdıktan sonra, kıvama gelene kadar un koyuyoruz. Yağlanmış borcama döküp üstü altı kızarana dek pişiriyoruz. Üzerine arzu edilirse yoğurt dökülebilir, afiyet olsunnn (:
Gönderen cafefora zaman: 03:46 0 yorum
Etiketler: sebze yemekleri
30 Ağustos 2009 Pazar
hasta çorbası (:
Hastayken ve de açken, onu da koyayım bunu da koyayım diyerek ürettiğim çorbam (:
Aslında şehriye çorbasından az biraz çalıntı söz konusudur ama benimkisi apayrı bir çorba.. Çorbamı bu kadar övmüşken hemen tarifini vereyim.. Hastalanan birileri olursa şifa vermesi umuduyla, şimdiden afiyet olsun :)
Malzemeler:
- 3 domates
- 2 diş sarmısak
- 1 tatlı kaşığı biber salçası
- 1 tatlı kaşığı domates salçası
- 2 tatlı kaşığı sıvı yağ
- Yarım tavuk suyu tablet; varsa tavuk suyu
- 1 su bardağı arpa şehriye
- Fesleğen, maydanoz
- Tuz, pulbiber
Çocuk demişken, Samed Behrengi dememek olmaz (:
Gönderen cafefora zaman: 13:11 0 yorum
Etiketler: okuduklarım
Çocuk beyinlerin kirletilmesine son!!!
Gönderen cafefora zaman: 12:40 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler
29 Ağustos 2009 Cumartesi
Sonbahar...Autumn..
Hafta sonu canı sıkılanlar, iyi bir film izlemek isteyenler, Karadeniz'e doğru yolculuğa çıkmak isteyenler ve yakın geçmişimize ait bazı olayları az da olsa hatırlamak isteyenler için bol ödüllü bir film önerim var: Sonbahar...
Bir Özcan Alper filmi.. Onur Saylak filmde Yusuf adlı bir genci canlandırıyor..Yusuf; İstanbul Üniversitesinde okuyan bir gençtir,fakat siyasi olaylara karışıp hüküm giyer.. Tam 10 yıl F Tipi Cezaevinde kalır.. Hastalığından dolayı tahliye edilir ama Yusuf artık yaşayan ölüdür.. Sonbahar gibi O da kışa hazırlık yapmaktadır...Karadeniz'in eşsiz güzel doğasında çekilen filme akıcı ve bir o kadar da etkileyici bir dil eşlik etmektedir; Hemşince..
Hemşince; Ermenicenin bir lehçesidir,Doğu Karadeniz'de kendilerini Hemşinliler olarak adlandıran Ermeni kökenli (ansiklopedik bilgidir). fakat Müslümanlaşmış halk tarafından konuşulmaktadır...Filmde Yusuf'un annesi tarafından dile gelmektedir bu dil ve sizleri de alıp uzaklara götürmektedir...
Yusuf toplum hayatına ayak uyduramamaktadır, insanlardan kaçmaktadır, ama kendini tam anlamıyla soyutlayamamaktadır...Gürcü kızı Eka'ya göre Yusuf bu zamanlarda yaşamamaktadır, Rus romanlarından kaçmış gibidir..
Gönderen cafefora zaman: 03:12 0 yorum
Etiketler: izlediklerim
28 Ağustos 2009 Cuma
Yazın son demi; zeytinyağlı biber dolması
Malzemeler
- Yarım kilo biber dolması
- 2,5 su bardağı dolmalık pirinç
- 4 adet orta boy soğan
- 3 diş sarmısak
- Yarım çay bardağı zeytinyağı
- 3 çorba kaşığı sıvıyağ
- 1 adet kesme şeker
- Bir çay kaşığı tarçın
- Karabiber, pulbiber, nane, kimyon, dolma baharatı ve de azıcık köfte baharatı
- 3 yemek kaşığı kuş üzümü
- 2 tatlı kaşığı dolmalık fıstık
- Bir kase kadar kıyılmış maydanoz ve dereotu
İç malzeme demlenirken, dolmalık biberleri ayıkladık, yıkadık. İçi biberlere ufak bir tatlı kaşığı yardımıyla doldurduktan sonra tencereye dizdik. 2,5 su bardağı pirinç koyduğumuz için, 5 su bardağı sıcak tuzlu su ekleyip, kısık ateşte pirinçler pişene dek pişirdik. Ocaktan indirdikten sonra ayrı bir kaba aldığımız dolmaları soğuk servis ediyoruz..
Zeytinyağlı sevenlere afiyet olsun :)
Gönderen cafefora zaman: 14:27 0 yorum
Etiketler: mezelerim, sebze yemekleri
günün menüsü (:
Yaz tatillerimde, hafta sonlarında, bayram tatillerinde annemin zorla temizlik yaptırmasından bıkıp tamam o zaman ben yemekleri yapayım sen temizlik yap diye bir teklifte bulunmamla anlaşmıştık.. O anlaşmanın üzerinden 2-3 yıl geçti (:
Ben bu iki üç yıl içinde her türlü yemeği yapar oldum. Baharatlarla oynamayı sevdiğim için farklı denemelerde bulundum.. Onu buna bunu şuna şunu ona kattım (:
İstedim ki bu denemeleri yemek tariflerini de yazayım.. En basitinden Türk klasik yemeklerinden başlıyorum yazmaya.. Yeni denemeler de bu blogda yerini alacak ama zamanla (:
Karnıyarık
Malzemeler:
- 1 kilo patlıcan
- 1 limon
- Kızartmak için; sıvıyağ
İç harcı için:
- Yarım kilo kıyma
- 4-5 adet soğan
- 2 yemek kaşığı sıvıyağ
- 2 diş sarmısak
- 1 tatlı kaşığı biber salçası
- 1 tatlı kaşığı domates salçası
- Bir kase kadar ince doğranmış maydanoz
- Tuz, karabiber, kekik, pulbiber
Süslemek için:
- Domates, maydanoz, sivri biber
Ayrı bir tavada önce kıymayı kavuruyoruz, kıyma kavrulunca yağ, soğan ve sarmısakları ekliyoruz.. Soğanlar pembeleşince salçaları ekleyip kavuruyoruz.. Tencerin dibine yapışmaya başlayınca maydanozları koyup kapağını kapatıyoruz.. Annemin deyimiyle dinlendiriyoruz (:
Fırın tepsisine patlıcanları dizip, ortalarını açıyoruz. içine kıymalı harçtan yerleştiriyoruz.. Hepsini doldurduktan sonra üstlerini biber domateslerle süslüyoruz..
Kıymalı harcı yaptığımız tavada 1 kaşık salçayla bir miktar suyu ve de bir tutam tuzu karıştırıp fırın tepsisine döküyoruz.. Su patlıcanların yarısına kadar gelmesi yeterlidir. Fırında üstleri kızarana kadar pişiriyoruz..
Pilav
Malzemeler:
- 1su bardağı baldo pilavlık pirinç
- 1 tablet tavuk suyu
- 2 yemek kaşığı tereyağ
- 2 su bardağı su
- tuz
Karnıyarık ve de pilavı sıcak olarak servis edip; maydanozla süslüyoruz.. afiyet bal şeker olsunnnn (:
Gönderen cafefora zaman: 12:27 0 yorum
Etiketler: sebze yemekleri
26 Ağustos 2009 Çarşamba
ve tatil biter...
stajım bitmiş, tüm hazırlıklarım yapılmış :) hazırım tatilee..
bütün bir senenin verdiği yorgunluk, yeni yerler görme hevesim, yeni insanlar tanıma hevesim derken düştük yollara.. ailecek bir tatil.. azıcık sakin, azıcık da hareketli ama hem sevip hem de kafa dinleyebileceğimiz bir yer bulma amacımız..
rüzgarı içime çeke çeke, bir yandan o rüzgarda Uykusuz okuma isteğimle yaklaşık 45 dakikalık feribot yolculuğundan sonra, düştük yollara.. amacımız karayolunu kullanarak geze geze gitmek:D uzun bir yolculuğun ardından kendimizi Erdekte bulduk.. derken Ocaklara doğru yollandık..
hem sakin hem de hareketli bir yer olaması açısından Ocaklar her tarza cevap verebilecek cinsten.. anneniz babanız otururken bahçede, siz eğlenebilirsiniz dışarda...
bütün bunların dışında taze domates, biber, salça, tabiiki de zeytin, ve envai çeşit taze meyve sebze bulabilirsiniz.. kışlık hazırlık için oradan tüm alışverişinizi yapabilirsiniz :D bu kadar çene yeter, eğer dağa karşı güneşlenmek, hem dağ havası hem deniz havası solumak isteyen varsa Ocakları önerebilirim. :D
veeee sıra resimlerde..
Gönderen cafefora zaman: 14:31 0 yorum
Etiketler: gezdiklerim gördüklerim
yepisyeniyken blog...;)
düşündüm ki anlatacak, yapacak, paylaşacak çok şey var..
yemekler, şiirler, müzikler, kitaplar, filmler, konserler, okul.. kısacası hayat dolu dolu geçerken azıcık da bir yerlerde yazılı kalsın istedim birşeyler..
işte bu blog fikri böyle çıktı ortaya.. zamanla eklentilerimle zenginleşeceğine inanıyorum senin sevimli blog..
Gönderen cafefora zaman: 14:08 0 yorum
Etiketler: içimden gelenler